Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 26 Ekim 2009 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren "Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik" te, 20 Kasım 2009 tarihinde yaptığı değişiklikten sonra, 20 Ocak 2010 tarihinde ikinci değişikliği de yapmıştır.
Dikkat çekici olan, üç ay içinde yapılan üç düzenleme ve değişikliğin kendi içinde çelişkilerle dolu olması ve değişikliklerin üretici ve tüketici niteliğindeki milyonlarca yurttaşımızın aleyhine, ticaretin ve rantın lehine bir yönelim izlemesidir...
Bilindiği üzere, 20 Kasım 2009 tarihli değişiklikle, 26 Ekim tarihli Yönetmeliğin kamuoyunda yoğun eleştiri konusu olan hükümlerinde beş maddelik olumlu düzenleme yapılmış; ancak geçici birinci madde hükmü ile 26 Ekim 2009 tarihinden önce kontrol belgesi almış ürünlerin, asıl Yönetmeliğin izin - başvuru ve ithalat başlıklı düzenlemelerinden 1 Mart 2010 tarihine kadar muaf olmaları sağlanmıştı.
21 Kasım 2009 tarihinde yaptığımız Basın Toplantısı‘nda sormuştuk: 26 Ekim 2009 tarihinden önce kontrol belgesi almış ürün miktarı kaç tondur, bunların ürün dağılımı nasıldır ve ithalatçıları kimlerdir? Kamuoyunun merak ettiği bu sorular, bugüne dek yanıtlanmış değildir. Üstelik, Türkiye‘ye bir gram GDO‘lu ürün girerse istifa ederim diyenler koltuklarında oturmaya devam etmektedirler...
Ancak anlaşılan GDO ticareti yapanların talepleri karşılanmış değildir ki; Bakanlık çok daha geniş ve esnek bir düzenlemeyi, Biyogüvenlik Yasa Tasarısı TBMM‘de görüşülmekte iken yapmaktan çekinmemiştir.
Sözü edilen düzenleme ile getirilen geçici madde hükmü ile bu kez 20 Ocak 2010 tarihinden önce kontrol belgesi almış ürünlerin, asıl Yönetmeliğin genel hükümler - izin - başvuru ve ithalat başlıklı düzenlemelerinden, 1 Mart 2010 tarihine kadar muaf olmaları sağlanmıştır.
Böylece, bir taraftan 26 Ekim - 20 Ocak 2010 tarihleri arasında kontrol belgesi almış ithalatçılar kollanmakta; diğer taraftan daha evvel yasaklanmış olan antibiyotiğe dirençli GDO‘ların ülkeye girişi, GDO‘lu ürünlerin bebek mamalarında kullanımı serbest bırakıldığı gibi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, bu Yönetmelikte yer almayan hususlarda her türlü düzenleme yapma ve tedbir alma yetkisini de ortadan kaldırmakta sakınca görmemektedir. Bundan da öte, asıl Yönetmeliğin 20 Kasım 2009 tarihli Yönetmelikle değiştirilen 5, 11 ve 15 inci madde hükümleri de böylelikle 1 Mart 2010 tarihine kadar by pass edilmiş olmaktadır.
Şimdi bir kez daha soruyoruz: 26 Ekim 2009 tarihinden günümüze kadar kontrol belgesi alınan ürün kaç tondur, bunların ürün dağılımı nasıldır, ithalatçıları kimlerdir? Bakanlık 26 Ekim‘de yurtiçi edilmesine izin vermediği ve 20 Kasım 2009 tarihinde tedbirlerini geliştirme ihtiyacı duyduğu riski büyük GDO‘ların ithalatına, ne olmuştur da izin verme durumunda kalmıştır?
Biyogüvenlik Yasa‘sı çıkmadan alanın Yönetmelikle düzenlenmesi, ardından hızlı ve esnek değişikliklerin gündeme gelmesi, Danıştay dairelerinin bu konuyu yasama yetkisinin devri niteliğinde görerek 20 Kasım 2009 tarihinde yürütmesinin durdurulmasına karar vermesi, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu‘nun Yönetmeliğin maddeleri itibariyle inceleme yapılmadığı gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararını kaldırması, sözü edilen ara kararların tebliğ süreleri, GDO‘lar ile ilgili düzenlemeleri içinden çıkılmaz bir duruma sürüklemiştir.
Doğru içerikli bir Biyogüvenlik Yasası‘nın çıkması, bu konudaki duraksamaları giderir nitelikte olacaktır. Ancak sözü edilen Yasa Tasarısı‘nın gerek içeriği, gerekse TBMM‘deki ele alınış biçimi, bu alandaki kaygılarımızı artırmaktadır.
Biyogüvenlik Yasa Tasarısı 12 Ocak 2010 tarihinde TBMM‘ne ulaşmış, Çevre - Avrupa Birliği - Sağlık ve Adalet olmak üzere dört adet tali Komisyon‘da büyük bir hızla görüşmeleri tamamlanarak, 19 Ocak 2010 tarihinde esas Komisyon olan Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu‘nda görüşmeye açılmıştır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, Tasarı‘nın genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvan üretimini yasaklayan içeriğine katılıyor ve destekliyoruz. Bir gen bankası niteliğinde olan Türkiye‘nin, hem yeni bağımlılık ilişkileri yaratan hem de biyoçeşitliliği ve çevre için zararlı olan GDO‘lu tohumlara kapalı tutulması yararlı ve zorunludur.
Bununla birlikte Tasarı‘nın alerjik reaksiyon, antibiyotiğe dayanıklılık, kan biyokimyasında bozulma, organ hasarı, doğum anomalileri ve kısırlık yaratma riski bulunan GDO‘lu ürünlerin ithalatını serbest bırakması, insan sağlığı açısından kabul edilemez. Bunun yanında GDO‘lu ithalatın sürmesi, üreticimizin üretim kapasitesini kırmaya devam edecektir.
Tasarı‘da, ülkenin biyogüvenliğini sağlamaktan sorumlu olacak Biyogüvenlik Kurulu‘nun Tarım ve Köyişleri Bakanı‘nca 4, Çevre ve Orman Bakanı‘nca 2, Sağlık Bakanı‘nca 1, Sanayi ve Ticaret Bakanı‘nca 1 ve Dış Ticaret Müsteşarlığı‘nca 1 olmak üzere toplam 9 atanmış üyeden oluşması, tüm sistemin en kırılgan noktasını oluşturmaktadır. Bakanlığın kendi çıkarttığı Yönetmeliği delme konusundaki yoğun çaba ve çalışmaları, söylemimizin kanıtı niteliğindedir. Hangi Bakanlık tarafından nasıl seçileceği belli olmayan biçimde, üyelerden en az ikisinin üniversite veya meslek örgütleri temsilcileri arasından seçileceği hükmü, yalnızca kamuoyu tepkisini yatıştırmaya yönelik yararsız bir ifadeden ibarettir. Bu bağlamda, Biyogüvenlik Kurulu‘nun, konu ile çıkar çatışması içinde olmayan bilim insanları ve halkın temsilcileri olan meslek, üretici ve tüketici örgütleri tarafından seçilmesi, kamu yararı odaklı bir çalışma düzeni için zorunlu olarak değerlendirilmektedir.
GDO‘ların insan ve hayvan sağlığı ile çevre ve biyoçeşitliliğimize zarar vermemesi, üretici - tüketici - halk yararına bir Biyogüvenlik Yasası çıkması için, tüm halkımızı, gizli ve açık lobi faaliyetleri konusunda daha fazla duyarlı olmaya, Bakanlık ve TBMM çalışmalarını dikkatle izlemeye davet ediyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur...
GDO‘YA HAYIR PLATFORMU
21.1.2010
Dikkat çekici olan, üç ay içinde yapılan üç düzenleme ve değişikliğin kendi içinde çelişkilerle dolu olması ve değişikliklerin üretici ve tüketici niteliğindeki milyonlarca yurttaşımızın aleyhine, ticaretin ve rantın lehine bir yönelim izlemesidir...
Bilindiği üzere, 20 Kasım 2009 tarihli değişiklikle, 26 Ekim tarihli Yönetmeliğin kamuoyunda yoğun eleştiri konusu olan hükümlerinde beş maddelik olumlu düzenleme yapılmış; ancak geçici birinci madde hükmü ile 26 Ekim 2009 tarihinden önce kontrol belgesi almış ürünlerin, asıl Yönetmeliğin izin - başvuru ve ithalat başlıklı düzenlemelerinden 1 Mart 2010 tarihine kadar muaf olmaları sağlanmıştı.
21 Kasım 2009 tarihinde yaptığımız Basın Toplantısı‘nda sormuştuk: 26 Ekim 2009 tarihinden önce kontrol belgesi almış ürün miktarı kaç tondur, bunların ürün dağılımı nasıldır ve ithalatçıları kimlerdir? Kamuoyunun merak ettiği bu sorular, bugüne dek yanıtlanmış değildir. Üstelik, Türkiye‘ye bir gram GDO‘lu ürün girerse istifa ederim diyenler koltuklarında oturmaya devam etmektedirler...
Ancak anlaşılan GDO ticareti yapanların talepleri karşılanmış değildir ki; Bakanlık çok daha geniş ve esnek bir düzenlemeyi, Biyogüvenlik Yasa Tasarısı TBMM‘de görüşülmekte iken yapmaktan çekinmemiştir.
Sözü edilen düzenleme ile getirilen geçici madde hükmü ile bu kez 20 Ocak 2010 tarihinden önce kontrol belgesi almış ürünlerin, asıl Yönetmeliğin genel hükümler - izin - başvuru ve ithalat başlıklı düzenlemelerinden, 1 Mart 2010 tarihine kadar muaf olmaları sağlanmıştır.
Böylece, bir taraftan 26 Ekim - 20 Ocak 2010 tarihleri arasında kontrol belgesi almış ithalatçılar kollanmakta; diğer taraftan daha evvel yasaklanmış olan antibiyotiğe dirençli GDO‘ların ülkeye girişi, GDO‘lu ürünlerin bebek mamalarında kullanımı serbest bırakıldığı gibi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, bu Yönetmelikte yer almayan hususlarda her türlü düzenleme yapma ve tedbir alma yetkisini de ortadan kaldırmakta sakınca görmemektedir. Bundan da öte, asıl Yönetmeliğin 20 Kasım 2009 tarihli Yönetmelikle değiştirilen 5, 11 ve 15 inci madde hükümleri de böylelikle 1 Mart 2010 tarihine kadar by pass edilmiş olmaktadır.
Şimdi bir kez daha soruyoruz: 26 Ekim 2009 tarihinden günümüze kadar kontrol belgesi alınan ürün kaç tondur, bunların ürün dağılımı nasıldır, ithalatçıları kimlerdir? Bakanlık 26 Ekim‘de yurtiçi edilmesine izin vermediği ve 20 Kasım 2009 tarihinde tedbirlerini geliştirme ihtiyacı duyduğu riski büyük GDO‘ların ithalatına, ne olmuştur da izin verme durumunda kalmıştır?
Biyogüvenlik Yasa‘sı çıkmadan alanın Yönetmelikle düzenlenmesi, ardından hızlı ve esnek değişikliklerin gündeme gelmesi, Danıştay dairelerinin bu konuyu yasama yetkisinin devri niteliğinde görerek 20 Kasım 2009 tarihinde yürütmesinin durdurulmasına karar vermesi, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu‘nun Yönetmeliğin maddeleri itibariyle inceleme yapılmadığı gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararını kaldırması, sözü edilen ara kararların tebliğ süreleri, GDO‘lar ile ilgili düzenlemeleri içinden çıkılmaz bir duruma sürüklemiştir.
Doğru içerikli bir Biyogüvenlik Yasası‘nın çıkması, bu konudaki duraksamaları giderir nitelikte olacaktır. Ancak sözü edilen Yasa Tasarısı‘nın gerek içeriği, gerekse TBMM‘deki ele alınış biçimi, bu alandaki kaygılarımızı artırmaktadır.
Biyogüvenlik Yasa Tasarısı 12 Ocak 2010 tarihinde TBMM‘ne ulaşmış, Çevre - Avrupa Birliği - Sağlık ve Adalet olmak üzere dört adet tali Komisyon‘da büyük bir hızla görüşmeleri tamamlanarak, 19 Ocak 2010 tarihinde esas Komisyon olan Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu‘nda görüşmeye açılmıştır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, Tasarı‘nın genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvan üretimini yasaklayan içeriğine katılıyor ve destekliyoruz. Bir gen bankası niteliğinde olan Türkiye‘nin, hem yeni bağımlılık ilişkileri yaratan hem de biyoçeşitliliği ve çevre için zararlı olan GDO‘lu tohumlara kapalı tutulması yararlı ve zorunludur.
Bununla birlikte Tasarı‘nın alerjik reaksiyon, antibiyotiğe dayanıklılık, kan biyokimyasında bozulma, organ hasarı, doğum anomalileri ve kısırlık yaratma riski bulunan GDO‘lu ürünlerin ithalatını serbest bırakması, insan sağlığı açısından kabul edilemez. Bunun yanında GDO‘lu ithalatın sürmesi, üreticimizin üretim kapasitesini kırmaya devam edecektir.
Tasarı‘da, ülkenin biyogüvenliğini sağlamaktan sorumlu olacak Biyogüvenlik Kurulu‘nun Tarım ve Köyişleri Bakanı‘nca 4, Çevre ve Orman Bakanı‘nca 2, Sağlık Bakanı‘nca 1, Sanayi ve Ticaret Bakanı‘nca 1 ve Dış Ticaret Müsteşarlığı‘nca 1 olmak üzere toplam 9 atanmış üyeden oluşması, tüm sistemin en kırılgan noktasını oluşturmaktadır. Bakanlığın kendi çıkarttığı Yönetmeliği delme konusundaki yoğun çaba ve çalışmaları, söylemimizin kanıtı niteliğindedir. Hangi Bakanlık tarafından nasıl seçileceği belli olmayan biçimde, üyelerden en az ikisinin üniversite veya meslek örgütleri temsilcileri arasından seçileceği hükmü, yalnızca kamuoyu tepkisini yatıştırmaya yönelik yararsız bir ifadeden ibarettir. Bu bağlamda, Biyogüvenlik Kurulu‘nun, konu ile çıkar çatışması içinde olmayan bilim insanları ve halkın temsilcileri olan meslek, üretici ve tüketici örgütleri tarafından seçilmesi, kamu yararı odaklı bir çalışma düzeni için zorunlu olarak değerlendirilmektedir.
GDO‘ların insan ve hayvan sağlığı ile çevre ve biyoçeşitliliğimize zarar vermemesi, üretici - tüketici - halk yararına bir Biyogüvenlik Yasası çıkması için, tüm halkımızı, gizli ve açık lobi faaliyetleri konusunda daha fazla duyarlı olmaya, Bakanlık ve TBMM çalışmalarını dikkatle izlemeye davet ediyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur...
GDO‘YA HAYIR PLATFORMU
21.1.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder