Bankalar; batışlarıyla, yaptığı yüksek kâr oranlarıyla, geri ödemesini yapamadığımız kredilerle gündelik hayatımızın bir parçası haline geldi. Katılım bankası, mevduat bankası, yatırım bankası gibi çeşit çeşit bankaya sahipken yeni bir banka türü daha icat edildi: Tohum Gen Bankası...
Peki nedirhum bankası ve neoliberal tarım politikalarında işlevi nedir?
1)Tohum bankası nedir?
Tohum bankaları son yıllarda dünya gündeminde önemli bir yer kaplıyor. Tarım, insan türünün devamlılığı açısından yaşamsal bir faaliyet. Tarımın olmazsa olmazı ise tohum. Tohum bankaları en kısa ifadeyle organik tohumların toplanarak uygun koşullarda depolandığı binalardır. Tohum bankaları, depolama işlevinin yanı sıra “bilimsel” araştırmaların da yapıldığı merkezler konumunda.
Tohum bankasını icat edenler, bankayı “dünyada gıda üretiminin ve çeşitliliğinin küresel ısınma, kuraklık, bilinçsiz üretim vb nedenlerle tehlikede olduğu tezi” doğrultusunda, tarımda üretimin sürerekliliğini sağlamanın ve çeşitli teknolojik müdahalerle (hibritleme, genetik müdahale vb) dışsal etkenlere dayanaklı yeni tohumları üretmenin aracı olarak tanımlıyorlar. Banka popülerleştirilmiş söyleme göre, “olası bir küresel felaket (nükleer savaş, doğal afetler vb. ) sonrası Nuh’un Gemisi olarak tanıtılıyor.
2) Tohum bankalarının faliyetleri hakkında ne biliyoruz?
Tohum bankası faaliyetleri hakkında, sahiplerinin verdikleri yüzeysel bilgiler dışında bilgi yok. Tohum bankalarının birçok faaliyeti “ticari sır” gerekçesiyle açıklanmıyor. Yani insan neslinin varlık yokluk sınırı ticari sırlar üzerine çiziliyor.
3) Neden “tohum deposu” değil de “tohum bankası”?
Büyüklerimizin dediği gibi herşeyin vitamini kabuğundadır. Tohum politiklarının özü de kabuğunda yani “tohum bankası” isminde saklı. Tohumlar bir depoda değil, bir bankada saklanıyor. Bir bankanın temel ereği her zaman için finansal kârdır. İnsan yaşamına dair tüm öğelerin hızla metalaşmasına paralel “canlılığın kaynağını içeren tohum” da metalaştırılıyor. Domates, salatalık, pirinç, bulgur ne varsa artık, insanlığa verilecek ya da verilmeyecek bir krediye dönüştürülüyor.
4)Tohum bankası : Tohum patentleme mi?
Tohum bankalarında bilimsel (genetik değişim, hibritleme) araştırmalar yapılarak yeni tip tohumlar elde ediliyor. Tohum bankalarında üretilen yeni tip tohumların mülkiyet hakları uluslararası tarım tekelleri tarafından patentleniyor. Patenteleme çalışmaları, tohum bankalarında yapılanlarla sınırlı değil. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki organik tohumlar, doğrudan satın alma veya üzerinde küçük genetik değişilikler yapma yoluyla hızla patentlenmekte. Tarım tekelleri sırf bu amaçla özel ekipler(1) oluşturuyor. Patent hakkı alınmış bir tohumun köylüler tarafından patent hakkı ödenmeden ekilmesi durumda ciddi tazminat davaları açılıyor ve ekilen ürünler sökülüyor. Monsanto firması yetkilileri, 1997 yılında Kanada‘da yaptığı incelemelerde çiftçi Percy Schmeiser´in 560 hektarlık tarlasında, genetik değişime uğramış ”Roundup” denilen kolza buldular. Monsanto, Schmeiser´in ürettiği kolza için patent hakkını satın almadığı, böylece patent yasasının çiğnenmiş olduğu gerekçesiyle Schmeiser´in hektar başına 15 dolar ödemesini talep etti. Ancak buna çiftçi Schmeiser’in itiraz etmesi üzerine dava açan Monsanto iki alt mahkemede de haklı görüldü. Schmeiser GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) tohumların polen yoluyla tarlasına taşındığını ve kendi tarlasının zarar gördüğünü belirtiyordu.
5) GDO kullanımı nedeniyle organik tohumlar yok olurken tohum bankaları işlevi ne olacak?
Bilindiği gibi tarım tekelleri tarafından üretilen GDO’lu tohumlar dünyada hızla yayılıyor. GDO’lu tohum çeşitlerinden olan “Terminatör Tohumlar” organik tarım alanları ile temas ettiklerinde (Gen kaçışı yoluyla) tam bir soykırım yaşanıyor. Organik tohumlar, tarım tekellerinin GDO’lu ürünleri nedeniyle ciddi risk altında. Organik tohumların GDO nedeniyle ortadan kaldırıldığı bir gelecekte, tohum bankaları hayati bir öneme sahip olacak. GDO’lu tohumların egemen olduğu bir dünyada tohum bankaları aracılığıyla organik tohumları elinde tutan tekeller, tarımda mutlak bir egemenlik sağlayabilirler. Henry Kissinger’ın 1970’lerde ifade ettiği gibi: ‘Petrolü kontrol ederseniz ulusları kontrol edersiniz; ama yiyeceği kontrol ederseniz, insanlığı kontrol edersiniz.”
6) GDO’yı üretenler ile tohum bankalarını kuran ve destekleyenler kimler?
Tohum bankaları arasında en dikkate değer olanı Norveç’in Svalbard kasabasında 2008 yılında kurulan Kıyamet Tohum Bankası. Dünyanın en büyük tohum bankası olan Kıyamet Günü Kasası, Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü (GCDT) tarafından yönetiliyor. Bankanın, isminden de belli olduğu gibi olası bir “kıyamet” senaryosu üzerinden, tarımın sürekliliğini ve biyoçeşitliliği korumak üzere kurulduğu açıklandı. Peki kim “Nuh’un gemisinin” kaptanları: Bill&Melinda Gates Vakfı, Rockefeller Vakfı, ABD’li tarım tekelleri DuPont/Pioneer Hi-Bred, Monsanto, son olarak İsveç kökenli tarım şirketi Syngenta. Bu kuruluşlar arasından ikisinin faaliyetlerine mercek tutmak yeterli olacaktır.
Rockefeller Vakfı: Dünyayı “Yeşil Devrim” kavramıyla tanıştıran aile şirketinin vakfıdır. Rockefeller ailesi yürütülen tohum bankası çalışmalarının en önemli parçası durumunda. Rockefeller ailesi 1900’lü yılların başından beri genetik saflaştırma (öjenik) çalışmalarına astronomik yatırımlar yapıyor. Öjenik(2) çalışmalarının en ünlü uyguluyucuları bizzat Adolf Hitler ve Benito Mussolini’dir. Rockefeller ailesinin Hitler’in çalışmalarına kayda değer finansal destekte bulunduğu biliniyor. Rockefeller Vakfı bünyesinde nüfus planlama çalışmalarına dair faaliyet yürüten yan kuruluşlar da (Uluslararası Tarım Araştırmaları Küresel Danışma Grubu CGIAR) mevcut. Ayrıca ailenin Birleşmiş Milletler, Dünya Gıda Örgütü, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlarda önemli lobi faaliyetleri yürütttüğü bilinmektedir.(3) Bitkisel ürünleri arîleştirme çalışmaları GDO’lu tohum üretimi şeklinde gerçekleşiyor. Yani Rockfeller ailesinin bir eli GDO üretiminde bir eli tohum bankası çalışmalarında.
DuPont/Pioneer Hi-Bred: ABD menşeili tarım ve kimya firmasıdır. Kurucusu Henry Wallace,(4) 1942 yılında hayvancılıkta hibrit çalışmalarını ilk gerçekleştiren kişidir. Kıyamet Tohum Bankası’nın en önemli ortaklarından biri olmakla birlikte, dünyanın en büyük patentli GDO’lu tohum ve tarım kimyasalları devidir. Türkiye temsilciliği olan Pioneer tohumculuk şirketi 1998 yılında ISO 9001 Kalite Belgesi’ne “layık” görülmüştür. Yani DuPont/Pioneer Hi-Bred şirketi hem dünyada bir GDO devi hem de tohum bankasının en önemli ortaklarındandır.
7) Türkiye ve Tohum Gen Bankası
Türkiye Tohum Gen Bankası’nın kurulma kararı, 2008 Şubat ayında Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'da gerçekleştirilen D-8 (5) Tarım Bakanları Konferansı'nda alındı. Aynı konferansta tohum bankası çalışmalarını Türkiye ve İran’ın ortak yürütmesi karara bağlandı. Ankara’da temel atma töreni Tarım ve Köyişleri (5) Bakanı Mehdi Eker tarafından 30 Temmuz’da yapılan banka, sessiz sedesız bir şekilde hayata geçmiş oldu. Tohum gen bankasının kuruluş amacı Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker tarafından “Yurtiçi ve yurt dışından topladığımız tohumları burada hem genetik olarak muhafaza etmiş olacağız insanlık adına, hem de bilim insanlarının yapacakları çeşitli çalışmalarda bu materyal olarak kullanılabilecektir” şeklinde açıklandı.
Tohum bankasının işletme hakkı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’ne (TAGEM) verilmiş durumda. Tohum bankasının nasıl işletileceği, 350 milyon dolar tutarındaki kaynağının nereden bulunacağı ve katılımcı ülkelerin tohum bankasında pozisyonlarına dair 21-24 Temmuz tarihlerinde İzmir’de bir toplantı gerçekleştirildi. Türkiye özel sektörünü İzmir toplantısında Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) tesmil etti. TÜRKTOB Başkanı Hakkı Şafak Ses projeye mali destek verecek olan kurumları Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Gıda Örgütü (FAO) ve Avrupa Birliği (AB) olarak açıkladı.
Türkiye’de kurulacak tohum gen bankasına dair Türkiye Tohum Endüstrisi Derneği (TÜRKTED) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Özbuğday’ın yapmış olduğu açıklamalar da hayli dikkat çekici;”Türkiye D-8 ülkeleri arasında kendine özgü bitki türleri en fazla olan ülkedir. Bu nedenle tohum bankasının burada kurulması, ıslahçı kuruluşların ileride bu genleri araştırma geliştirme çalışmalarında kullanması ve diğer ülke kaynaklarının da korunması ve geliştirilmesi son derece önemli.” Özbuğday konuşmasının devamında Türkiye’nin bir an önce Norveç’te kurulu olan tohum gen bankasına üye olması gerektiğini belirtiyor. Ali Özbuğday Türkiye’de biyoteknoloji konusunda 2 milyon avroluk yatırımla Yerel Genetik Araştırma Merkezi merkezini kurmuş olan bir isim. Özbuğday’ın yapmış olduğu çalışmalara Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, TÜBİTAK ve AB’nin kayda değer mali yardımlarda bulunduğu kendisi tarafından açıklandı.(6) TÜRKTED yönetim kurulunda bulunan diğer isimler de dikkat çekici. Monsanto temsilcisi Muhasip Üye İ.Hamit ESİN, SYNGENTA temsilcisi Üye Argun Şahin. Her iki şirket de Norveç’teki “Kıyamet Günü Kasası” projesinin ana sahipleri.
Türkiye’de kurulacak olan Tohum Gen Bankası daha şimdiden tarım tekellerinin ağzının suyunu akıtmış durumda. TÜRKTOB ve TÜRKTED gibi tarım tekeli birlikleri projeyi ayakta alkışlıyorlar.
Bu bilgiler dışında kamuoyuna tohum gen bankasının nasıl yönetileceğine, bankanın tarım şirketleri ve tarım emekçileriyle nasıl bir ilişki içerisinde olacağına dair hiçbir bilgi verilmiş değil. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tohum Gen Bankası ile ilgili popülist söylemlerin dışında ayrıntılı bir bilgilendirme yapma zorunluluğundadır!
8) Biyogüvenlik yasası ve tohum bankası
Türkiye’de henüz bir biyogüvenlik yasası yok. Hazırlanan biyogüvenlik yasası taslakları ise GDO'lu ürünlerin ülkeye girişine resmi olarak kapıları açar nitelikte. Zaman gazetesinin itiraf niteliğindeki bir haberine göre (7), biyogüvenlik yasası hazırlanırken; Pioneer, Monsanto, Cargill gibi uluslararası tarım/GDO tröstlerinden hem görüş alındı, hem de bu kuruluşlar komisyonda temsil edildi.
Taslakların hazırlandığı bilgisi Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek tarafından “GDO bebek ürünlerinde kullanılmayacak” şeklinde “teselli edici” bir üslupla kamuoyuyla paylaşıldı. Yani GDO’lu ürünlerin bebekler için tehlikeli olduğu kabul edildi. Bebekler için tehlikeli olan bir besinin yetişkinler için neden tehlike ifade etmediğine dair bir açıklama yapılmadı. Ayrıca biyogüvenlik yasa taslağı hakkında bilgilere göre GDO’lu mamalar yasak, ancak yenilebilir aşıların (aşı içeriğine sahip haplar), vitaminlerin bebekler için özel geliştirilmiş olanlarının kullanımı konusunda bir sınırlama yok.
Kısaca biyogüvenlik yasa taslağı varolan haliyle GDO’lu ürünlerin üretimini ve ithalatını engeller nitelikte değil. Bu çerçevede bir yasa taslağı hazırlayan zihniyetin, tohum bankalarını GDO’lu ürünlerin geliştirmesi noktasında kullanmayacağına nasıl bir garanti verilebilir?
9) Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli ve tohum bankası
Tohum gen bankasının kurulma süreci ile tarım alanında üretici ile devlet arasındaki ilişkiyi tamamen değiştireceği ilan edilen “Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modelinin” açıklanması aynı sürece denk geldi. Tarım Havzaları Üretim modeliyle GDO teknolojisinin yoğun olarak kullanıldığı mısır, aspir, konola, soya ve ayçiçeği üretimine “tam destek” verileceği açıklandı. Örneğin Türkiye’de üretimi yıllık 2 bin 280 ton olan aspirin, modelle birlikte 50 bin tona çıkarılması planıyor. Bu paralellik GDO’lu ürünlerin piyasaya girişinin ve üretiminin yasal düzenlenmelerle hazırlanması çalışmalarının hızlanmasıyla birlikte, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın organik tohumları bankada toplama derdine düştüğüne dair şüpheler oluşturuyor. Bakanlık kıyamet öncesi son hazırlıklarımı yapıyor?
Ayrıca belirtmek gerekir ki, model ile tam destek verilen tarımsal ürünler (mısır, aspir, konola, soya ve ayçiçeği) dünyada sıklıkla biyoyakıt üreiminde kullanılmakta. Bu besinlerin biyoyakıt üretiminde kullanılmasının dünyada başgösteren gıda krizinin temel tetikleyicisi olduğu söylenmekte.
10) İtalya G8 zirvesi ve tohum bankası
Bu yıl İtalya’da 8 Temmuz'da gerçekleştirilen G-8 zirvesinin temel başlıklarından biri de “Gıda Güvenliği”idi. İtalya’da gıda sorunun başlı başına bir sorun olduğunu ve bu sorunun artık “gıda yardımı” programları aşılmayacağına kanaat getirildi. Bu çerçevede gelişmekte olan ülkelere tarımsal kalkınma için 15 milyar dolarlık katkıda bulunma kararı alındı. Bu karar, doğrudan yatırımın önünü açan ve bunu teşvik eden bir çerçeve içerisinde kabul gördü.(8)
Gıda yatırımlarının önünün açılması için G-8 ülkeleri, gelişmekte olan ülkelerle işbirliğini sıkılaştırılarak korsan üretime karşı mücadeleye hız vermek niyetini de açıkladı. Bu zirvede fikri mülkiyetin korunması, gelişmenin temel taşlarından biri olarak açıklandı. Fikri mülkiyet olarak açıklanan ifade, Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kurucu anlaşmasının ekinde bulunan ve 134 ülkenin katılımıyla (Türkiye’de imzacılarındandır) imzalanan Ticari Zihinsel Mülkiyet Hakları Anlaşması’nın (TRİP) güçlendirilmesine bir gönderme olarak okunuyor. Bu anlaşma tarım tekellerinin patentleme çalışmalarının önünü tamamen açması nedeniyle ciddi eleştirilere maruz kalmıştı.
İtalya G8 zirvesi, yeni sömürge ülkelerle kurulacak tarımsal ilişkilere dair ciddi bir değişimi ifade etmekte. Doğrudan yatırımın artırılması ve telif haklarının (patentleme) korunmasına yönelik göndermeler gıda alanında yeni bir emparyalist aşamaya girildiğine dair önemli ipuçları veriyor.
Bütün bu çerçeve içersinde;
•“Dünya tarımında 1900’lü yılların başından beri tarım ve kimyasal tekelleri tarafından dillendirilen “Yeşil Devrim” yönelimin yeni bir aşamasına girildiğine,
•Gıda yardımı gibi dolaylı emperyal sömürünün yerini doğrudan “yatırıma” bırakarak tarım tekellerinin nüfus alanlarının arttırılacağına; yeni sömürge ülkelerinin tohum potansiyelinin hızlı bir patentleme saldırısıyla karşı karşıya kalacağına ve bu noktada tohum banklarının özel bir yer teşkil edeceğine,
•Tarım ürünleri içerisinde mısır, aspir, konola, soya ve ayçiçeği gibi biyoyakıt üretiminde kullanılılan tarım ürünlerinin özellikle yeni sömürgelerde teşvik edilmesiyle yeni gıda krizlerinin kapıda olduğuna ve bu ülkelerin her zamankinden daha fazla GDO tehlikesiyle karşı karşıya kalınabileceğine” dair öngörülerde bulunulabilir.
Mustafa Eberliköse
Kaynak: sendika.org 10 Ağustos 2009
Dipnotlar
(1) Dünya Ticaret Örgütü'nün kuruluş sürecinde (DTÖ) Uruguay'da yapılan toplantıda imzalanan Ticari Zihinsel Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRİPS) genetiği değiştirilmiş ürünlerin patent hakkının satın alınabilmesinin yolunu açmıştır. Uluslararası tekellerinin basıncıyla ortaya çıkan anlaşma sonrası tarım şirketleri yerli halkların yetiştirmiş olduğu bitkilerin patent hakkını satın almaktadır. Örneğin 1997`de Teksas`da yerleşik, "Rice Tec" isimli ABD`li bir firma Hindistan`ın geleneksel "Basmati" pirincini çok az değiştirerek patent altına aldı.Basmati pirinçi Hindistan’ın en önemli tarım ürünlerindendir.
TRİPS 26.01.1995 tarih ve 4067 sayılı Kanunla onaylanarak 31.12.94 tarihinden itibaren Türkiye’de yürürlüğe girmiştir.
(2) Öjenik modern anlamıyla ilk olarak Sir Francis Galton tarafından ortaya atılmış, sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan, bilimselliği tartışmalı bir toplumsal akım veya toplumsal felsefedir
(3)Uluslararası Tarım Araştırmaları Küresel Danışma Grubu’nun (CGIAR) İtalya’nın Bellagio kentindeki konferansının katılımcıları; Rockefeller Vakfı’ndan George Harrar, Ford Vakfı’ndan Forrest Hill, Dünya Bankası’ndan Robert McNamara ve 1972 yılında Stockholm’de yapılan BM Yeryüzü Zirvesi’ni Rockefeller Vakfı Mütevelli heyeti üyesi olarak örgütleyen, Rockefeller ailesinin uluslararası çevre örgütçüsü Maurice Strong’du. (Ölüm Tohumları-F.William ENGDAHL)
(4)Wallace'nin biyografisini yazan D.McDonald'a göre Henry Wallace tam anlamıyla Amerika'nın yeni dünya düzenini inşa etmesi için tanrı tarafından seçildiğine ve kendisinin de mesih olduğuna inanıyordu.
(5) Yakın zamanda başlatılan çalışmalar çerçevesinde Tarım ve Köyişleri Bankanlığı’nın isminin Tarım ve Gıda Bakanlığı olarak değiştirilmesi gündemde
(6)Özbuğday'ın açıklamaları
(7) Zaman gazetesi haber
(8) Ne tasadüftir ki Başbakan Erdoğan “Gıda Güvenliği” başlıklı konferansa konuşmacı olarak çağrılan isimlerden biriydi
Peki nedirhum bankası ve neoliberal tarım politikalarında işlevi nedir?
1)Tohum bankası nedir?
Tohum bankaları son yıllarda dünya gündeminde önemli bir yer kaplıyor. Tarım, insan türünün devamlılığı açısından yaşamsal bir faaliyet. Tarımın olmazsa olmazı ise tohum. Tohum bankaları en kısa ifadeyle organik tohumların toplanarak uygun koşullarda depolandığı binalardır. Tohum bankaları, depolama işlevinin yanı sıra “bilimsel” araştırmaların da yapıldığı merkezler konumunda.
Tohum bankasını icat edenler, bankayı “dünyada gıda üretiminin ve çeşitliliğinin küresel ısınma, kuraklık, bilinçsiz üretim vb nedenlerle tehlikede olduğu tezi” doğrultusunda, tarımda üretimin sürerekliliğini sağlamanın ve çeşitli teknolojik müdahalerle (hibritleme, genetik müdahale vb) dışsal etkenlere dayanaklı yeni tohumları üretmenin aracı olarak tanımlıyorlar. Banka popülerleştirilmiş söyleme göre, “olası bir küresel felaket (nükleer savaş, doğal afetler vb. ) sonrası Nuh’un Gemisi olarak tanıtılıyor.
2) Tohum bankalarının faliyetleri hakkında ne biliyoruz?
Tohum bankası faaliyetleri hakkında, sahiplerinin verdikleri yüzeysel bilgiler dışında bilgi yok. Tohum bankalarının birçok faaliyeti “ticari sır” gerekçesiyle açıklanmıyor. Yani insan neslinin varlık yokluk sınırı ticari sırlar üzerine çiziliyor.
3) Neden “tohum deposu” değil de “tohum bankası”?
Büyüklerimizin dediği gibi herşeyin vitamini kabuğundadır. Tohum politiklarının özü de kabuğunda yani “tohum bankası” isminde saklı. Tohumlar bir depoda değil, bir bankada saklanıyor. Bir bankanın temel ereği her zaman için finansal kârdır. İnsan yaşamına dair tüm öğelerin hızla metalaşmasına paralel “canlılığın kaynağını içeren tohum” da metalaştırılıyor. Domates, salatalık, pirinç, bulgur ne varsa artık, insanlığa verilecek ya da verilmeyecek bir krediye dönüştürülüyor.
4)Tohum bankası : Tohum patentleme mi?
Tohum bankalarında bilimsel (genetik değişim, hibritleme) araştırmalar yapılarak yeni tip tohumlar elde ediliyor. Tohum bankalarında üretilen yeni tip tohumların mülkiyet hakları uluslararası tarım tekelleri tarafından patentleniyor. Patenteleme çalışmaları, tohum bankalarında yapılanlarla sınırlı değil. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki organik tohumlar, doğrudan satın alma veya üzerinde küçük genetik değişilikler yapma yoluyla hızla patentlenmekte. Tarım tekelleri sırf bu amaçla özel ekipler(1) oluşturuyor. Patent hakkı alınmış bir tohumun köylüler tarafından patent hakkı ödenmeden ekilmesi durumda ciddi tazminat davaları açılıyor ve ekilen ürünler sökülüyor. Monsanto firması yetkilileri, 1997 yılında Kanada‘da yaptığı incelemelerde çiftçi Percy Schmeiser´in 560 hektarlık tarlasında, genetik değişime uğramış ”Roundup” denilen kolza buldular. Monsanto, Schmeiser´in ürettiği kolza için patent hakkını satın almadığı, böylece patent yasasının çiğnenmiş olduğu gerekçesiyle Schmeiser´in hektar başına 15 dolar ödemesini talep etti. Ancak buna çiftçi Schmeiser’in itiraz etmesi üzerine dava açan Monsanto iki alt mahkemede de haklı görüldü. Schmeiser GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) tohumların polen yoluyla tarlasına taşındığını ve kendi tarlasının zarar gördüğünü belirtiyordu.
5) GDO kullanımı nedeniyle organik tohumlar yok olurken tohum bankaları işlevi ne olacak?
Bilindiği gibi tarım tekelleri tarafından üretilen GDO’lu tohumlar dünyada hızla yayılıyor. GDO’lu tohum çeşitlerinden olan “Terminatör Tohumlar” organik tarım alanları ile temas ettiklerinde (Gen kaçışı yoluyla) tam bir soykırım yaşanıyor. Organik tohumlar, tarım tekellerinin GDO’lu ürünleri nedeniyle ciddi risk altında. Organik tohumların GDO nedeniyle ortadan kaldırıldığı bir gelecekte, tohum bankaları hayati bir öneme sahip olacak. GDO’lu tohumların egemen olduğu bir dünyada tohum bankaları aracılığıyla organik tohumları elinde tutan tekeller, tarımda mutlak bir egemenlik sağlayabilirler. Henry Kissinger’ın 1970’lerde ifade ettiği gibi: ‘Petrolü kontrol ederseniz ulusları kontrol edersiniz; ama yiyeceği kontrol ederseniz, insanlığı kontrol edersiniz.”
6) GDO’yı üretenler ile tohum bankalarını kuran ve destekleyenler kimler?
Tohum bankaları arasında en dikkate değer olanı Norveç’in Svalbard kasabasında 2008 yılında kurulan Kıyamet Tohum Bankası. Dünyanın en büyük tohum bankası olan Kıyamet Günü Kasası, Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü (GCDT) tarafından yönetiliyor. Bankanın, isminden de belli olduğu gibi olası bir “kıyamet” senaryosu üzerinden, tarımın sürekliliğini ve biyoçeşitliliği korumak üzere kurulduğu açıklandı. Peki kim “Nuh’un gemisinin” kaptanları: Bill&Melinda Gates Vakfı, Rockefeller Vakfı, ABD’li tarım tekelleri DuPont/Pioneer Hi-Bred, Monsanto, son olarak İsveç kökenli tarım şirketi Syngenta. Bu kuruluşlar arasından ikisinin faaliyetlerine mercek tutmak yeterli olacaktır.
Rockefeller Vakfı: Dünyayı “Yeşil Devrim” kavramıyla tanıştıran aile şirketinin vakfıdır. Rockefeller ailesi yürütülen tohum bankası çalışmalarının en önemli parçası durumunda. Rockefeller ailesi 1900’lü yılların başından beri genetik saflaştırma (öjenik) çalışmalarına astronomik yatırımlar yapıyor. Öjenik(2) çalışmalarının en ünlü uyguluyucuları bizzat Adolf Hitler ve Benito Mussolini’dir. Rockefeller ailesinin Hitler’in çalışmalarına kayda değer finansal destekte bulunduğu biliniyor. Rockefeller Vakfı bünyesinde nüfus planlama çalışmalarına dair faaliyet yürüten yan kuruluşlar da (Uluslararası Tarım Araştırmaları Küresel Danışma Grubu CGIAR) mevcut. Ayrıca ailenin Birleşmiş Milletler, Dünya Gıda Örgütü, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlarda önemli lobi faaliyetleri yürütttüğü bilinmektedir.(3) Bitkisel ürünleri arîleştirme çalışmaları GDO’lu tohum üretimi şeklinde gerçekleşiyor. Yani Rockfeller ailesinin bir eli GDO üretiminde bir eli tohum bankası çalışmalarında.
DuPont/Pioneer Hi-Bred: ABD menşeili tarım ve kimya firmasıdır. Kurucusu Henry Wallace,(4) 1942 yılında hayvancılıkta hibrit çalışmalarını ilk gerçekleştiren kişidir. Kıyamet Tohum Bankası’nın en önemli ortaklarından biri olmakla birlikte, dünyanın en büyük patentli GDO’lu tohum ve tarım kimyasalları devidir. Türkiye temsilciliği olan Pioneer tohumculuk şirketi 1998 yılında ISO 9001 Kalite Belgesi’ne “layık” görülmüştür. Yani DuPont/Pioneer Hi-Bred şirketi hem dünyada bir GDO devi hem de tohum bankasının en önemli ortaklarındandır.
7) Türkiye ve Tohum Gen Bankası
Türkiye Tohum Gen Bankası’nın kurulma kararı, 2008 Şubat ayında Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'da gerçekleştirilen D-8 (5) Tarım Bakanları Konferansı'nda alındı. Aynı konferansta tohum bankası çalışmalarını Türkiye ve İran’ın ortak yürütmesi karara bağlandı. Ankara’da temel atma töreni Tarım ve Köyişleri (5) Bakanı Mehdi Eker tarafından 30 Temmuz’da yapılan banka, sessiz sedesız bir şekilde hayata geçmiş oldu. Tohum gen bankasının kuruluş amacı Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker tarafından “Yurtiçi ve yurt dışından topladığımız tohumları burada hem genetik olarak muhafaza etmiş olacağız insanlık adına, hem de bilim insanlarının yapacakları çeşitli çalışmalarda bu materyal olarak kullanılabilecektir” şeklinde açıklandı.
Tohum bankasının işletme hakkı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’ne (TAGEM) verilmiş durumda. Tohum bankasının nasıl işletileceği, 350 milyon dolar tutarındaki kaynağının nereden bulunacağı ve katılımcı ülkelerin tohum bankasında pozisyonlarına dair 21-24 Temmuz tarihlerinde İzmir’de bir toplantı gerçekleştirildi. Türkiye özel sektörünü İzmir toplantısında Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) tesmil etti. TÜRKTOB Başkanı Hakkı Şafak Ses projeye mali destek verecek olan kurumları Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Gıda Örgütü (FAO) ve Avrupa Birliği (AB) olarak açıkladı.
Türkiye’de kurulacak tohum gen bankasına dair Türkiye Tohum Endüstrisi Derneği (TÜRKTED) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Özbuğday’ın yapmış olduğu açıklamalar da hayli dikkat çekici;”Türkiye D-8 ülkeleri arasında kendine özgü bitki türleri en fazla olan ülkedir. Bu nedenle tohum bankasının burada kurulması, ıslahçı kuruluşların ileride bu genleri araştırma geliştirme çalışmalarında kullanması ve diğer ülke kaynaklarının da korunması ve geliştirilmesi son derece önemli.” Özbuğday konuşmasının devamında Türkiye’nin bir an önce Norveç’te kurulu olan tohum gen bankasına üye olması gerektiğini belirtiyor. Ali Özbuğday Türkiye’de biyoteknoloji konusunda 2 milyon avroluk yatırımla Yerel Genetik Araştırma Merkezi merkezini kurmuş olan bir isim. Özbuğday’ın yapmış olduğu çalışmalara Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, TÜBİTAK ve AB’nin kayda değer mali yardımlarda bulunduğu kendisi tarafından açıklandı.(6) TÜRKTED yönetim kurulunda bulunan diğer isimler de dikkat çekici. Monsanto temsilcisi Muhasip Üye İ.Hamit ESİN, SYNGENTA temsilcisi Üye Argun Şahin. Her iki şirket de Norveç’teki “Kıyamet Günü Kasası” projesinin ana sahipleri.
Türkiye’de kurulacak olan Tohum Gen Bankası daha şimdiden tarım tekellerinin ağzının suyunu akıtmış durumda. TÜRKTOB ve TÜRKTED gibi tarım tekeli birlikleri projeyi ayakta alkışlıyorlar.
Bu bilgiler dışında kamuoyuna tohum gen bankasının nasıl yönetileceğine, bankanın tarım şirketleri ve tarım emekçileriyle nasıl bir ilişki içerisinde olacağına dair hiçbir bilgi verilmiş değil. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tohum Gen Bankası ile ilgili popülist söylemlerin dışında ayrıntılı bir bilgilendirme yapma zorunluluğundadır!
8) Biyogüvenlik yasası ve tohum bankası
Türkiye’de henüz bir biyogüvenlik yasası yok. Hazırlanan biyogüvenlik yasası taslakları ise GDO'lu ürünlerin ülkeye girişine resmi olarak kapıları açar nitelikte. Zaman gazetesinin itiraf niteliğindeki bir haberine göre (7), biyogüvenlik yasası hazırlanırken; Pioneer, Monsanto, Cargill gibi uluslararası tarım/GDO tröstlerinden hem görüş alındı, hem de bu kuruluşlar komisyonda temsil edildi.
Taslakların hazırlandığı bilgisi Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek tarafından “GDO bebek ürünlerinde kullanılmayacak” şeklinde “teselli edici” bir üslupla kamuoyuyla paylaşıldı. Yani GDO’lu ürünlerin bebekler için tehlikeli olduğu kabul edildi. Bebekler için tehlikeli olan bir besinin yetişkinler için neden tehlike ifade etmediğine dair bir açıklama yapılmadı. Ayrıca biyogüvenlik yasa taslağı hakkında bilgilere göre GDO’lu mamalar yasak, ancak yenilebilir aşıların (aşı içeriğine sahip haplar), vitaminlerin bebekler için özel geliştirilmiş olanlarının kullanımı konusunda bir sınırlama yok.
Kısaca biyogüvenlik yasa taslağı varolan haliyle GDO’lu ürünlerin üretimini ve ithalatını engeller nitelikte değil. Bu çerçevede bir yasa taslağı hazırlayan zihniyetin, tohum bankalarını GDO’lu ürünlerin geliştirmesi noktasında kullanmayacağına nasıl bir garanti verilebilir?
9) Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli ve tohum bankası
Tohum gen bankasının kurulma süreci ile tarım alanında üretici ile devlet arasındaki ilişkiyi tamamen değiştireceği ilan edilen “Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modelinin” açıklanması aynı sürece denk geldi. Tarım Havzaları Üretim modeliyle GDO teknolojisinin yoğun olarak kullanıldığı mısır, aspir, konola, soya ve ayçiçeği üretimine “tam destek” verileceği açıklandı. Örneğin Türkiye’de üretimi yıllık 2 bin 280 ton olan aspirin, modelle birlikte 50 bin tona çıkarılması planıyor. Bu paralellik GDO’lu ürünlerin piyasaya girişinin ve üretiminin yasal düzenlenmelerle hazırlanması çalışmalarının hızlanmasıyla birlikte, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın organik tohumları bankada toplama derdine düştüğüne dair şüpheler oluşturuyor. Bakanlık kıyamet öncesi son hazırlıklarımı yapıyor?
Ayrıca belirtmek gerekir ki, model ile tam destek verilen tarımsal ürünler (mısır, aspir, konola, soya ve ayçiçeği) dünyada sıklıkla biyoyakıt üreiminde kullanılmakta. Bu besinlerin biyoyakıt üretiminde kullanılmasının dünyada başgösteren gıda krizinin temel tetikleyicisi olduğu söylenmekte.
10) İtalya G8 zirvesi ve tohum bankası
Bu yıl İtalya’da 8 Temmuz'da gerçekleştirilen G-8 zirvesinin temel başlıklarından biri de “Gıda Güvenliği”idi. İtalya’da gıda sorunun başlı başına bir sorun olduğunu ve bu sorunun artık “gıda yardımı” programları aşılmayacağına kanaat getirildi. Bu çerçevede gelişmekte olan ülkelere tarımsal kalkınma için 15 milyar dolarlık katkıda bulunma kararı alındı. Bu karar, doğrudan yatırımın önünü açan ve bunu teşvik eden bir çerçeve içerisinde kabul gördü.(8)
Gıda yatırımlarının önünün açılması için G-8 ülkeleri, gelişmekte olan ülkelerle işbirliğini sıkılaştırılarak korsan üretime karşı mücadeleye hız vermek niyetini de açıkladı. Bu zirvede fikri mülkiyetin korunması, gelişmenin temel taşlarından biri olarak açıklandı. Fikri mülkiyet olarak açıklanan ifade, Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kurucu anlaşmasının ekinde bulunan ve 134 ülkenin katılımıyla (Türkiye’de imzacılarındandır) imzalanan Ticari Zihinsel Mülkiyet Hakları Anlaşması’nın (TRİP) güçlendirilmesine bir gönderme olarak okunuyor. Bu anlaşma tarım tekellerinin patentleme çalışmalarının önünü tamamen açması nedeniyle ciddi eleştirilere maruz kalmıştı.
İtalya G8 zirvesi, yeni sömürge ülkelerle kurulacak tarımsal ilişkilere dair ciddi bir değişimi ifade etmekte. Doğrudan yatırımın artırılması ve telif haklarının (patentleme) korunmasına yönelik göndermeler gıda alanında yeni bir emparyalist aşamaya girildiğine dair önemli ipuçları veriyor.
Bütün bu çerçeve içersinde;
•“Dünya tarımında 1900’lü yılların başından beri tarım ve kimyasal tekelleri tarafından dillendirilen “Yeşil Devrim” yönelimin yeni bir aşamasına girildiğine,
•Gıda yardımı gibi dolaylı emperyal sömürünün yerini doğrudan “yatırıma” bırakarak tarım tekellerinin nüfus alanlarının arttırılacağına; yeni sömürge ülkelerinin tohum potansiyelinin hızlı bir patentleme saldırısıyla karşı karşıya kalacağına ve bu noktada tohum banklarının özel bir yer teşkil edeceğine,
•Tarım ürünleri içerisinde mısır, aspir, konola, soya ve ayçiçeği gibi biyoyakıt üretiminde kullanılılan tarım ürünlerinin özellikle yeni sömürgelerde teşvik edilmesiyle yeni gıda krizlerinin kapıda olduğuna ve bu ülkelerin her zamankinden daha fazla GDO tehlikesiyle karşı karşıya kalınabileceğine” dair öngörülerde bulunulabilir.
Mustafa Eberliköse
Kaynak: sendika.org 10 Ağustos 2009
Dipnotlar
(1) Dünya Ticaret Örgütü'nün kuruluş sürecinde (DTÖ) Uruguay'da yapılan toplantıda imzalanan Ticari Zihinsel Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRİPS) genetiği değiştirilmiş ürünlerin patent hakkının satın alınabilmesinin yolunu açmıştır. Uluslararası tekellerinin basıncıyla ortaya çıkan anlaşma sonrası tarım şirketleri yerli halkların yetiştirmiş olduğu bitkilerin patent hakkını satın almaktadır. Örneğin 1997`de Teksas`da yerleşik, "Rice Tec" isimli ABD`li bir firma Hindistan`ın geleneksel "Basmati" pirincini çok az değiştirerek patent altına aldı.Basmati pirinçi Hindistan’ın en önemli tarım ürünlerindendir.
TRİPS 26.01.1995 tarih ve 4067 sayılı Kanunla onaylanarak 31.12.94 tarihinden itibaren Türkiye’de yürürlüğe girmiştir.
(2) Öjenik modern anlamıyla ilk olarak Sir Francis Galton tarafından ortaya atılmış, sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan, bilimselliği tartışmalı bir toplumsal akım veya toplumsal felsefedir
(3)Uluslararası Tarım Araştırmaları Küresel Danışma Grubu’nun (CGIAR) İtalya’nın Bellagio kentindeki konferansının katılımcıları; Rockefeller Vakfı’ndan George Harrar, Ford Vakfı’ndan Forrest Hill, Dünya Bankası’ndan Robert McNamara ve 1972 yılında Stockholm’de yapılan BM Yeryüzü Zirvesi’ni Rockefeller Vakfı Mütevelli heyeti üyesi olarak örgütleyen, Rockefeller ailesinin uluslararası çevre örgütçüsü Maurice Strong’du. (Ölüm Tohumları-F.William ENGDAHL)
(4)Wallace'nin biyografisini yazan D.McDonald'a göre Henry Wallace tam anlamıyla Amerika'nın yeni dünya düzenini inşa etmesi için tanrı tarafından seçildiğine ve kendisinin de mesih olduğuna inanıyordu.
(5) Yakın zamanda başlatılan çalışmalar çerçevesinde Tarım ve Köyişleri Bankanlığı’nın isminin Tarım ve Gıda Bakanlığı olarak değiştirilmesi gündemde
(6)Özbuğday'ın açıklamaları
(7) Zaman gazetesi haber
(8) Ne tasadüftir ki Başbakan Erdoğan “Gıda Güvenliği” başlıklı konferansa konuşmacı olarak çağrılan isimlerden biriydi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder