12 Temmuz 2009 Pazar

TÜRKİYE,KENDİ TOHUMUNU ÜRETMEYE ODAKLANMALIDIR

TZOB Başkanı Bayraktar, "Biyogüvenlik yasası GDO'ları yasallaştırmanın aracı olarak değil, GDO'lu ürün ithalatını kontrol altına alacak, halkın sağlığını ve toplumun yararını gözetecek şekilde çıkartılmalı" dedi

Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı'nın TBMM'ye sevk edilmek üzere Başbakanlıkta imzaya azıldığına ilişkin haberler Türkiye Ziraat Odaları Birliği'ni harekete geçirdi.

Tarımsal sorunların çözümünün genetiği değiştirilmiş organizmalarla yapılacak üretimde aranmaması gerektiğini söyleyen Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, "Biyogüvenlik yasası GDO'ları yasallaştırmanın aracı olarak değil, GDO'lu ürün ithalatını kontrol altına alacak, halkın sağlığını ve toplumun yararını gözetecek şekilde çıkartılmalı" dedi.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı Şemsi Bayraktar, Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı"nın TBMM'ne sevk edilmek üzere Başbakanlıkta imzaya açıldığına ilişkin haberler üzerine "Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar " (GDO) ve "Biyogüvenlik Yasa Tasarısı" ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Tarımsal sorunların çözümünün genetiği değiştirilmiş organizmalarla yapılacak üretimde aranmaması gerektiğine dikkat çeken Bayraktar, Türkiye'ye giren genetiği değiştirilmiş organizmalı ürünlerin kontrol altına alınması gerektiğini belirten Bayraktar, Biyogüvenlik Yasası'nın halkın sağlığını ve toplumun yararını gözetecek şekilde çıkartılması gerektiğini vurguladı.

Bayraktar, "Çevremizin, gelecek nesillerimizin ve gıda güvencemizin tehlikeye atılmamalı, GDO'ya karşı duyulan endişeler ortadan kaldırılıncaya kadar, GDO'lu tohumlarla yapılacak bir üretime izin verilmemelidir" dedi.

Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı"nın TBMM'ne sevk edilmek üzere Başbakanlıkta imzaya açıldığına ilişkin haberlerin ve Hükümet yetkililerinin açıklamalarının basında yer aldığına dikkat çeken Bayraktar, bu nedenle GDO ve biyogüvenlikle ilgili tartışmaların bir kez daha gündeme oturduğunu belirtti. TZOB olarak "GDO'ların Türk Tarımına Olası Etkileri ve Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı İstişare Toplantısı" yaptıklarını anımsatarak, "Bu toplantıya katılan Sabancı Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Yıldız Teknik Üniversitesi'nden hocalar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Türkiye Tohumculuk Endüstrisi Derneği, Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği, Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği'nden temsiciler, Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu, Birlik danışmaları ve uzmanlar katıldı. Birlik görüşümüz bu şekilde oluşturuldu" dedi.

GDO ve Biyogüvenlik konusunda bu zamana kadar herkesin konuştuğuna değinen Bayraktar, şimdi de çiftçi kesiminin görüşlerinin dile getireceğini vurguladı. Kamuoyunda da gündeme gelen ve çokça tartışılan, Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı'nın son halinin henüz açılmadığına dikkat çeken Bayraktar, tasarının son haliyle ilgili edinilen bilgiler üzere bazı önemli noktalara işaret etti. Tasarıda öngörülen Blimsel Danışma Kurulu'nun üyelerinin Bakanlık tarafından seçileceğini bildiren Bayraktar, bunun yerine AB'de olduğu gibi EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu) gibi bağımsız bir bilim kurulunun oluşturulması nın daha uygun olacağını ifade etti. GDO'lu ürünlerle ilgili son karar mercii Bakanlar Kurulu olsa da, yetkilerin tek bir bürokratik mercide toplanmasının kararlarda müdahale endişesine yol açtığını ileri süren Bayraktar, Türkiye'de yürürlükte olan mevzuatın GDO'ları içermemesi ve Cartagena Biyogüvenlik Protokolünün uygulanmasına yönelik olarak ihtiyaç duyulan yasal, idari ve teknik alt yapı çalışmalarının tamamlanmamış olması nedeniyle yasal bir boşluk bulunduğunu vurguladı. Hali hazırda GDO'lu ürünlerin Türkiye'ye girdiğini söyleyen Bayraktar, bu durumda Türkiye'nin biyogüvenliğinin acilen sağlanması gerektiğinin altını çizdi. Halkın ne yediğini bilmesi kadar, GDO'lara ilişkin nasıl bir yol izleneceğini bilmesinin de hakkı olduğunu kaydeden Bayraktar, "Tasarının amacı, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilen GDO ve ürünleri ile ilgili faaliyetleri düzenlemek, denetlemek, izlemek, biyogüvenlik sistemini kurmak, geliştirmek ve uygulanması ile ilgili usul ve esasların belirlenmesi şeklinde tanımlanmaktadır. GDO ve ürünleri ile ilgili faaliyetleri düzenlemeden kasıt, GDO'larla yapılacak bir üretimin önünün açılması mıdır" diye sordu.

-BİYOGÜVENLİK KURULU KURULMASI ÖNGÖRÜLÜYOR-

Söz konusu Tasarı ile GDO ve ürünleriyle ilgili tüm faaliyetlerin tek bir Kanun altında düzenlenmek istendiğini kaydeden Bayraktar, "Tasarıda öngörülen bir diğer husus da Biyogüvenlik Kurulu'nun kurulmasıdır. Başvurulara ilişkin risk değerlendirme, sosyo-ekonomik değerlendirme, kamu istişaresi tamamlandıktan sonra Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere Taslak Bakanlar Kurulu Kararını hazırlama görevi Biyogüvenlik Kurulu'na verilmiştir.

Biyogüvenlik Kurulu'nun yapısı ve oluşumuna baktığımızda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan 4, Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan 2, Sağlık Bakanlığı'ndan 1, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'ndan 1, Dış Ticaret Müsteşarlığı'ndan 1 üye olmak üzere Kurulda yer alacak toplam 9 kişinin tamamen kamu yetkililerinden oluştuğu görülüyor. Kurul başkanı ve yardımcısı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından seçilecek, kurulun sekreterya görevini Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yürütecek" dedi.

-TÜRKİYE VE ÜRETİCİ AÇISINDAN "GDO'LU ÜRÜNLER"-

Türkiye'de 10 bin civarında bitki türü bulunuyor. Bunun da 3 bin tanesinin endemik özellikte olduğu biliniyor. Biyolojik çeşitliliği bakımından son derece zengin olan Türkiye için GDO'lar önemli bir risk taşıyor. Transgenik bitkilerin çiçek tozlarının rüzgar, böcekler, kuşlar, bakteriler tarafından taşınması sonucunda diğer bitki türleri de bu durumdan etkilenebilecek. Gen kaçışları neticesinde yabani türler de etkilenebilecek olup, bitkisel gen kaynaklarının kaybedilmesi dahi söz konusu olabilecek.

-AB'YE İHRACATTA PAZARLAMA SORUNUYLA KARŞILAŞILIR-

Tarımsal ürün ihracatımızda özelikle de yaş meyve sebze ile organik ürün ihracatında önemli bir pazar durumunda olan AB ülkelerinde tüketicilerin transgenik ürünlerin tüketimine pek sıcak bakmadığı dikkate alındığında, üreticilerin bir pazarlama sorunu ile karşı karşıya kalma olasılığı da dikkate alınmalı.

-GDO'LU ÜRÜN KULLANDIĞI İÇİN ÜRETİCİLER SUÇLANACAK-

-Zirai ilaçların bilinçsizce kullanımından dolayı ortaya çıkan kalıntı sorunu yıllardır çiftçilerin başını ağrıtıyor. Bu gün gelinen noktada kalıntı sorunun aşılması yönünde olumlu ilerlemeler kaydedilmesine karşın, çiftçi ve Türkiye töhmet altında kalmaktan kurtulamamıştır. Nitekim Rusya ile yaşanan sorunlar ortadadır. Bu çerçevede dünyaca kullanılan, riskleri ve risklerin nasıl önüne geçileceği bilinen bir uygulamada dahi çiftçi bunca sorun yaşarken, olası risklerden çiftçilerin nasıl etkileneceği belli olmayan bir üretim metodunun uygulanmasından etkilenecek olan taraf yine üreticiler olacak. Tüketiciler nezdinde de GDO'lu üretim yaptığı gerekçesi ile yine üreticilerin suçlanma ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

-DAHA PAHALI OLAN TRANSGENİK TOHUMLAR, ÖZEL SEKTÖRCE KAR AMAÇLI ÜRETİLİYOR-

-Transgenik ürünlerin tohumluklarının transgenik olmayanlara göre, değiştirilen özelliğe göre daha pahalı olduğu ifade edilmektedir. Bu ürünlerin tohumluk fiyatlarının yüksek olması ve tohumluğun her yıl yenilenme gerekliliği nedeniyle tohum alımını uzun süre devam ettiremeyecek olan küçük çiftçilerin zarar görme ihtimali oldukça yüksek. Transgenik tohumlar, gelişmiş ülkelerde özel sektör tarafından kar amacıyla üretilmektedir.

-BÜYÜK TOHUM FİRMALARI İLE İLAÇ FİRMALARI AYNI ŞİRKETLER-

Büyük tohum firmaları ile ilaç firmalarının aynı şirketler olduğu, GDO'lu tohumu üreten firmaların aynı zamanda ilaç da ürettiği dikkate alınmalıdır. Bugün üreticilerin tohum firmaları ve ilaç bayileri tarafından yönlendirildiği bilinen bir gerçektir. Üreticilerimizin, sürdürülebilir yöntemlerin öncelikle ele alınacak, bilimsel veriler ışığında gelecek nesillerin yaşam güvencesini garanti altına alacak şekilde yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca bu tohumların geliştirilirken amacın verimlilik olmadığı, verimliliğin ikincil etki olarak ortaya çıktığı dikkate alınmalıdır.

-GDO'LU TOHUM ÜRETİMİNE İZİN, YERLİ TOHUMCULUK SEKTÖRÜNÜ SEKTEYE UĞRATIR-

Yerli tohumculuk sektörünün büyük tohum firmalarının karşısında ayakta tutunmaya çalışıldığı bir aşamada, GDO'lu tohumlara yapılacak bir üretime izin verilmesi, şu an için teknolojiyi üreten değil alan konumunda olan Ülkemizde tohumculuk sektörünün gelişimi sekteye uğratacak, tohumlukta dışa bağımlılığımızı daha da artıracaktır.

-TEKNOLOJİ ÜRETMEYİP, KULLANAN TÜRKİYE AĞIR BEDEL ÖDER-

Modern biyoteknoloji alanındaki pek çok yeniliğin patente bağlanması, teknolojiyi üretmeyen ancak kullanmak durumunda olan Türkiye'nin bir bedel ödemesi anlamına gelir. Bunun maliyeti yine üreticiye yansıyacaktır.

Transgenik ürünler farklı üretim uygulamalarını beraberinde getirecektir. Örneğin, yabancı döllenen türlerde gen kaçışını önlemek için izolasyon mesafesinin konması gerekebilecektir. İzolasyon mesafesi olarak bırakılan alanda başka bir tür yetiştirilebilse de mekanizasyon, işçilik, pazarlama açısından pek de ekonomik olmayacaktır. Türkiye'nin işletme yapısına bakıldığında bu tür bir üretimin ne kadar ekonomik olacağının oldukça iyi irdelenmesi gerekmektedir.

-YABANCI OTLA MÜCADELE ZORLAŞACAK-

Üretimi etkileyecek bir diğer faktör, yabancı ot ilaçlarına dayanıklı hale getirilmiş transgenik çeşitlerin üretildiği alanlarda bir sonraki yıl tarlada kalan tohumlarından yetişen bitkiler, diğer ürün için yabancı ot konumunda olup, böyle alanlarda yabancı ot mücadelesi güç olacaktır. Zaralılara karşı dayanıklı hale getirilmiş transgenik çeşitlerin üretimi ile zaman içerisinde böceklerin direnç oluşturması durumunda mücadele daha da zorlaşacaktır. Bu durumda üreticinin ya ilaçlamayı artırmak ya da yeni daha güçlü etkiye sahip ilaçları kullanmak durumunda kalabilecek olması, ayrıca dikkate alınması gereken hususlardan biridir.

-TEKNOLOJİNİN DOĞRU KULLANILMASI SAĞLANMALI-

GDO'lu ürünler ile normal ürünlerin biyolojik performansının yani verimliliğinin aynı olduğu, konvansiyonel yöntemlerle hastalık, zararlı ve yabancı otla mücadelede başarı sağlanamaması nedeniyle GDO'lu bitkilerin üretiminin tercih edildiği uzmanlarca belirtilmektedir. Bu gün Türkiye'de tekniğe uygun yapılan bir mücadelede başarısızlık söz konusu olmadığından, GDO'lu tohumla üretim yaparken karşılaşılacak riskler düşünüldüğünde, akılcı olmadığı görülmektedir.

GDO'lu üretim nedeniyle bir zararın ortaya çıkması durumunda, Türkiye'deki örgütlenme ve eğitim düzeyi dikkate alındığında, çiftçinin büyük şirketler karşısında hakkını nasıl arayacağı üzerinde de ayrıca düşünülmelidir.

Modern biyoteknoloji geldiği seviye, açtığı yeni ufuklar ve vaat ettiği imkanlarla içinde bulunulan yüzyıla damgasını vuracak teknoloji olarak kabul edilmektedir. Ancak; modern biyoteknolojinin en büyük olumsuzluğu kullanıldığı materyalin doğrudan canlı varlıklar olmasından kaynaklanmaktadır.

GDO'lu ürünlerin insan, bitki ve hayvan sağlığı, çevre ve sosyo-ekonomik yapı üzerindeki riskleri bilimsel verilerle ortaya konmalı, teknolojinin doğru kullanılması sağlanmalıdır. Biyoteknoloji konusunda bilimsel çalışmalara ve araştırmalara ağırlık verilmeli, teknoloji yakından takip edilmelidir.

-YASAL DÜZENLEMELER TAMAMLANMALI, LABORATUAR EKSİKLİKLERİ GİDERİLMELİ-

Yasal düzenlemeler tamamlanmalı, laboratuar eksiklikleri giderilmeli, konuya yönelik olarak yürütülecek eğitim faaliyetleri ile uzman personel oluşturulmalı, araştırma ve geliştirme faaliyetleri için gerekli kaynak ayrılmalı, sosyo-ekonomik değerlendirmeyi yapacak mekanizma kurulmalı, teknik alt yapı tamamlanmalıdır.

Türkiye'nin sahip olduğu potansiyelin en iyi şekilde değerlendirilmesi ve sahip olunan kaynakların korunması bakımından, etkin, yaygın ve bilimsel bir izleme ve denetim mekanizması kurulmalı, modern biyoteknoloji uygulamalarından etkilenecek taraflar olan üretici ve tüketiciler bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir.

-GDO'LU ÜRÜNLER ETİKETLENMELİ-

Dünya ticaretinde gıda güvenliği ve kalitesi gibi unsurların önemi gün geçtikçe artmakta hatta ticaret yapabilmenin ön koşulu haline gelmektedir. Bu bağlamda güvenilir ürünlere olan talep arttığı gibi, tüketiciler ne yedikleri konusunda bilgi sahibi olmak istemektedirler. GDO'lar ile ilgili karar vermede en önemli unsurlar arasında tüketici tercihleri gelmektedir. Dünya'da ve özellikle AB'ye uyum sürecinde olan Türkiye'de tüketici tercihlerinin giderek önem kazandığı da dikkate alındığında GDO'lu ürünlerin etiketlenmesi ve halkın ne yediğini bilmesi gerekmektedir. GDO'lu ürünler etiketlendirilerek kişilere seçme hakkı tanınmalıdır

-GDO'LU ÜRÜNLERİN FAYDASI VE RİSKLERİ İYİ ANALİZ EDİLMELİ-

Üretimin başlangıç noktasının tohum olması nedeniyle daha temkinli davranılmalıdır. Nitekim GDO'lar ilgili temel prensip de "ihtiyatlılık ilkesidir." Bugün AB'nin, GDO'lar konusunda daha katı bir politika izlediği, bu politikada da tüketicilerin oldukça baskın olduğu dikkate alınmalıdır.ABD Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger'ın "petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı kontrol edersen bütün insanları kontrol edebilirsiniz" dediği de unutulmamalıdır. Bir karar vermeden önce; GDO'lu ürünlerden beklenen azami fayda ile azami riskler kıyaslanmalıdır. Transgenik ürünlerin ülkemizde gerçekten tarımsal bir soruna çözüm olup olmadığı, Türkiye'nin bu ürünlere ihtiyacının olup olmadığı dikkate alınmalı, fayda ve zarar analizleri yapılmalı, kısaca sosyo-ekonomik bir değerlendirme yapılmalıdır. Sürdürülebilir tarım yöntemleri öncelikle ele alınmalı, üretim maliyetlerinin düşürülmesinde GDO'lar çözüm yolu olarak düşünülmemelidir. Tarımın yapısal sorunlarının yanı sıra, tarım politikalarındaki istikrarsızlıklar nedeniyle ortaya çıkan sorunların çözümü GDO'larla yapılacak bir üretimde aranmamalıdır.

-TÜRKİYE, KENDİ TOHUMUNU ÜRETMEYE ODAKLANMALI-

Tohumculuk Kanunu ve Islahçı Hakları Kanunu çıkmıştır. Halihazırda tohum geliştirme ve Ar-Ge faaliyetlerinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Tohumculuk sektöründe faaliyet gösteren tüm taraflar ithal tohumluğu kullanmaya değil kendi tohumluğumuzu üretmeye odaklanmalı. Biyogüvenlik yasası GDO'ları yasallaştırmanın aracı olarak değil, GDO'lu ürün ithalatını kontrol altına alacak, halkın sağlığını ve toplumun yararını gözetecek şekilde çıkartılmalı; yasal düzenlemeler acilen tamamlanmalıdır.

Kaynak: YENİ ADANA GAZETESİ, 12.07.2009
http://www.yeniadana.net/web/HaberDetay.aspx?id=35796

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder