8 Ocak 2011 Cumartesi

TARIM BAKANINA YANIT (Doç.Dr.Gökhan Günaydın)

Sayın Ali Ekber YILDIRIM,

Dünya Gazetesi’ndeki köşenizde, “Nankör Çiftçi” başlıklı yazınızı okudum. Yazınızda, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi EKER’in 2011 Bütçe Sunuş Konuşması’nda çizdiği pembe tablonun bir özetini veriyor ve çiftçinin gerçek yaşamının farklılığını usta bir gazeteci mizahı ile ortaya koyuyorsunuz, ellerinize sağlık..

Giderek artan nüfusuna karşın tarım sektörü çöken, çiftçinin – köylünün halinin giderek kötüleştiği bir Türkiye tablosu, sektör temsilcileri ve üretici ile birlikte olunan her ortamda kolayca fark edilen bir açıklıktadır.

Buna karşın, bir aydın namusu içinde, Tarım ve Köyişleri Bakanı’nın rakamları kullanarak ileri sürdüğü dayanaksız savları, yine rakamlarla analiz etmeyi gerekli ve yararlı gördüm.

İDDİA 1 – Tarım sektörü Son 6 yılın 5’inde pozitif büyüme göstererek uzun yıllardır görülmeyen bir büyüme trendi yakalamıştır.

Tarım sektörünün yıllık büyüme hızı 2002 yılında % 9,3; 2003 yılında - % 2,2; 2004 yılında % 2,7; 2005 yılında % 6,6; 2006 yılında % 1,3; 2007 yılında - % 7,0; 2008 yılında % 4,6 ve 2009 yılında % 3,7 olarak gerçekleşmiştir. Görülmektedir ki, AKP’nin iktidarda bulunduğu ve yıllık istatistikleri kesinleşmiş olan 7 yılın (2003 – 2009) ikisinde negatif, beşinde pozitif büyüme rakamları kaydedilmiştir. 2010 yılının dokuz aylık rakamlarına göre ise, tarım sektörü % 0,3 oranında küçülmüştür.

Yine 1998 temel fiyatlarına göre, tarımın ürettiği katma değer 2002 yılında 8 milyar 663 milyon lira iken, 2009 yılında 9 milyar 446 milyon lira olmuştur. Dolayısıyla, AKP döneminde tarımın yıllık büyüme oranı % 1.28 düzeyinde kalmıştır.

Aynı dönemde, Türkiye’nin GSMH’nın ithalata dayalı büyüme ortalaması % 4,8 olarak gerçekleşmiştir (2002 yılında 72 milyon 520 bin lira, 2009 yılında 97 milyon 088 bin lira).

Görülmektedir ki, AKP döneminde tarım, istihdam çağırmayan ve ithalata dayalı olan yıllık büyüme temposunun ¼’üne bile ulaşamamıştır.

O halde ilk saptama, bu dönemde tarımın büyüme temposunun yetersizliği ve düşüklüğüdür. Aşağıdaki tablo ise, tarımsal gelişmenin temposunu, Cumhuriyet dönemleri itibariyle karşılaştırmaktadır;

Dönemler

Tarım Sektörü Yıllık Büyüme Temposu (%)

1923 – 1929: CHP Tek parti, Açık Ekonomi

8,9

1930 – 1939:CHP Tek parti, Devletçi Ekonomi

5,8

1946 – 1953: CHP – DP, Savaş sonrası açık ekonomi

13,2

1954 – 1961: DP, Ekonomik Tıkanma

1,8

1962 – 1980: Planlı Dönem

3,9

1980 – 2002: Neoliberal Dönem

2,0

2003 – 2009: AKP Dönemi

1, 3

Not: İktisadi dönemlendirme, izlenen iktisat politikalarının benzer olduğu yıllara göre yapılmıştır.

Görüldüğü gibi, Cumhuriyet tarihi içinde tarım sektörünün en düşük büyüme temposu, AKP dönemine ilişkindir.

İDDİA 2 – Son 8 Yılda, Tarımsal Gayri Safi Yurtiçi Hasıla % 115 artarak 2009 yılında 51 milyar dolara yükselmiştir.

Sözü edilen iddia, AKP’nin sıklıkla başvurduğu bir çarpıtma yöntemidir. Bilinir ki, dönem başı ve sonu itibariyle yapılacak bir karşılaştırma, ancak sabit rakamlar kullanılırsa anlamlı olur. Aşağıda, aynı dönem, hem sabit hem de cari rakamlarla karşılaştırılarak, çarpıtma kanıtlanmaktadır;

YIL

Tarım Katma Değeri

(Cari fiyatlarla, milyon TL)

Tarım Katma Değeri

(1998 Bazlı Sabit fiyatlarla, milyon TL)

1998

8.521

8.521

1999

10.683

8.031

2000

16.341

8.627

2001

20.738

7.926

2002

35.435

8.663

2003

44.180

8.476

2004

51.783

8.702

2005

59.027

9.275

2006

60.819

9.393

2007

62.568

8.737

2008

70.742

9.141

2009

76.410

9.446

Görüldüğü gibi, iktisaden doğru olmayan bir biçimde, cari rakamlarla karşılaştırma yapıldığında, AKP’nin 35 milyar liradan aldığı tarım katma değerini 76 milyar liraya çıkardığı gibi, bilimsel ve maddi gerçekle örtüşmeyen bir sonuca ulaşılmakta; başka bir deyişle gerçek saptırılmaktadır.

Buna karşılık, fiyat ve döviz hareketlerinden arındırılmış sabit rakamlarla yapılan bir karşılaştırma, AKP’nin 8,6 milyar liradan aldığı tarım katma değerini, 2009 yılı sonu itibariyle ancak 9,4 milyar liraya çıkarabildiğini göstermektedir.

Bu durum, iddianın iktisat bilimine ne denli aykırı olduğunu ortaya koymaktadır.

İDDİA 3 – Son 8 Yılda, tarımda kişi başına gelir % 187 artarak 2009 yılında 2.870 dolara yükselmiştir.

Tarımda kişi başına milli gelir, tarım sektörünün bir yılda ürettiği mal ve hizmetlerin parasal değerinin, kırsal nüfusa bölünmesi ile bulunur. Burada da, anlamlı bir karşılaştırma, ancak sabit rakamlarla mümkün olur. Biz her ikisini de yapalım;

YIL

Tarım Katma Değeri

(Cari fiyatlarla, milyon TL)

Kırsal nüfus

(milyon kişi)

Tarımda

Kişi Başına

Gelir

(TL)

Tarımda

Kişi Başına

Gelir

($)

2002

35.435

23.707

1,494

993

2003

44.180

23.656

1,867

1,248

2004

51.783

23.593

2,194

1,542

2005

59.027

23.518

2,510

1,502

2006

60.819

23.433

2,595

1,813

2007

62.568

20.838

3,002

2,307

2008

70.742

17.905

3,950

3,057

2009

76.410

17.754

4,303

2,781

Not: Hesaplamalarda kullanılan $/TL kuru, Merkez Bankası yıllık ortalama döviz kuru olup,

2002’de 1,504, 2003’te 1,495, 2004’te 1,422, 2005’te 1,670, 2006’da 1,431, 2007’de 1,301,

2008’de 1,292 ve 2009’da 1,547’dir.

Cari rakamlarla yapılan bir değerlendirme, 2002 – 2009 döneminde tarımda kişi başına gelirin artarak 2,870 dolara yükseldiğini göstermektedir. Ancak sözü edilen durum, açıklamaya çalışacağım nedenlerle yanıltıcıdır. Birincisi, yukarıda da belirttiğimiz gibi, cari fiyatlarla dönem karşılaştırması yapılamaz. Çünkü fiyat ve kur ilişkileri, bu karşılaştırmayı anlamsız kılar. Bunun için aşağıda sabit fiyatlarla karşılaştırma yapacağız. İkincisi ise, tablonun incelenmesinden de açıkça görüleceği üzere, cari rakamlarla kişi başına gelirin artmasının nedenlerinden birisi de, kırsal nüfusun azalmasıdır. Bu azalmanın temsil ettiği köyden kente göç olgusu ise, AKP döneminde kentleşme ve modernleşmeyi değil, tarımdan ve kırsaldan koparılmış nüfusun dini, siyasi ve iktisadi istismara açık hale getirilmesini anlatmaktadır.

YIL

Tarım Katma Değeri

(1998 Bazlı Sabit fiyatlarla, milyon TL)

Kırsal nüfus

(milyon kişi)

Tarımda

Kişi Başına

Gelir

(TL)

Tarımda

Kişi Başına

Gelir

($)

2002

8.663

23.707

0,365

0,242

2003

8.476

23.656

0,358

0,239

2004

8.702

23.593

0,368

0,258

2005

9.275

23.518

0,394

0,235

2006

9.393

23.433

0,400

0,279

2007

8.737

20.838

0,419

0,322

2008

9.141

17.905

0,510

0,394

2009

9.446

17.754

0,532fg

0,343

Not: Hesaplamalarda kullanılan $/TL kuru, Merkez Bankası yıllıkvu8 ortalama döviz kuru olup,

2002’de 1,504, 2003’te 1,495, 2004’te 1,422, 2005’te 1,670, 2006’da 1,431, 2007’de 1,301,

2008’de 1,292 ve 2009’da 1,547’dir.

Yukarıdaki tablo ise, 2002 – 2009 döneminde tarımda kişi başına gelirde yaşanan değişmeyi, sabit fiyatlarla ortaya koymaktadır. Görüldüğü gibi, dönem başı ve dönem sonu tarımda kişi başına gelir artışı cari rakamlarla % 180 iken, sabit rakamlarla % 41 düzeyinde kalmaktadır.

Kaldı ki, geliri nüfusa bölmek, tarımın dolaylı - dolaysız vergilendirilmesine ve tarım içi bölüşüm ilişkilerine körleşmek anlamına gelmektedir. Bir yıllık tarım bütçesinin yalnızca mazot üzerindeki ÖTV ve KDV ile geri alındığı düşünüldüğünde, tarımsal GSMH’nın kırsal nüfusa bölünmesiyle elde edilen tarımsal gelir rakamları anlamını yitirmektedir. Kaldı ki, kırsal alanda yoksulluğun önemli ölçüde arttığı bir dönemde gelir adaletini sağlamak için hiçbir hedef politika uygulamayan AKP, kırsal alanda topraksız olan ya da yeter toprağı bulunmayan, bu nedenle giderek artan ölçüde ekonomik sömürünün konusu olarak yoksullaşan köylüyü ve gezici – geçici tarım işçilerini de görmezden gelmektedir.

İDDİA 4 – Son 8 Yılda, tarım ürünleri ihracatı % 176 artarak 11,2 milyar dolara yükselmiştir.

Tarım ürünleri dış ticareti, gıda maddeleri ve tarımsal hammadde dış ticareti olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Aşağıdaki tablo, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Tanımına Göre Uluslararası Standart Ticaret Sınıflaması (SITC) Rev.3 sonuçlarını milyon Dolar bazında göstermektedir.

Yıllar

Gıda Maddeleri

Tarımsal Hammadde

Tarımsal Ürünler

İhracat

İthalat

Toplam

İhracat

İthalat

Toplam

İhracat

İthalat

Toplam

2002

3,668

1,912

1,756

384

2,083

- 1,699

4,052

3,995

57

2003

4,735

2,791

1,944

522

2,474

- 1,952

5,257

5,265

- 8

2004

5,891

3,089

2,802

610

2,969

- 2,359

6,501

6,059

442

2005

7,714

3,284

4,430

595

3,196

- 2,601

8,309

6,480

1,829

2006

7,932

3,486

4,446

702

3,800

- 3,098

8,633

7,286

1,347

2007

9,007

5,167

3,840

762

4,645

- 3,883

9,769

9,813

- 44

2008

10,705

8,503

2,202

768

4,535

- 3,767

11,474

13,037

- 1,563

2009

10,581

6,107

4,474

608

3,523

- 2,915

11,190

9,630

1,559

Buna göre, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın sorumluluğunda olan tarımsal hammadde dış ticaretinin açığı 2002 yılında 1,7 milyar dolar iken, açık 2009 yılında 2,9 milyar dolara çıkmaktadır. Başka bir deyişle, Türkiye tarımsal hammadde ithalatına 3,5 – 4 milyar dolar ithalat parası ödemektedir.

Gıda maddeleri alanındaki dış ticaret ise özel sektör talepleri doğrultusunda şekillenmektedir. Sınaî kaydırmacılık temelinde, emek yoğun ya da düşük – orta düzey teknolojiye sahip, katma değeri görece düşük ve çevre kirletici özellikleri yüksek olan çimento ve tekstil sektöründe olduğu gibi gıda sektöründe de merkez ülkeler üretim süreçlerini çevre ülkelere aktarmaktadır. Bu çerçevede Türkiye gıda sektörü, yurtdışından ithal ettiği tarımsal hammaddeyi işleyerek yine yurtdışına satmaktadır. Yarıya yakını kayıt dışı çalışan gıda sektördeki “gelişme” ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın doğrudan bir ilgisinin olmadığı açıktır.

Ayrıca, 2002 yılında 4 milyar olan tarımsal hammadde + gıda maddeleri ihracat rakamının 11,2 milyar dolara çıktığı açıklanırken, ithalatın yine 4 milyar dolardan başlamak üzere 2008’de 13, 2009’da ise 9,6 milyar dolara çıktığının açıklanmaması da, somut gerçeğin tüm yönleriyle kamuoyuna aktarılmadığını ortaya koymaktadır.

İDDİA 5 – Son 8 Yılda, tarım ürünleri üretiminde önemli artışlar gerçekleşmiştir. Türkiye’de 8 yıl öncesine göre yaklaşık olarak; mısırda % 95, çeltikte % 143, ayçiçeğinde % 32, kirazda % 98, turunçgillerde % 42, sütte % 49, su ürünlerinde % 161, beyaz ette % 82, yumurtada % 20, balda % 10 daha fazla ürün elde edilmektedir.

Türkiye’nin 2002 yılı nüfusu 69.3 milyon iken, 2009 sonu itibariyle nüfusumuz 72.5 milyona çıkmıştır. Başka bir deyişle, AKP iktidarı döneminde nüfus 2,5 milyon dolayında bir artış göstermiştir.

Nüfus artışı demek, gıda ve yem sanayinin toplam tarımsal hammadde talebinin de artması anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin en azından nüfus artış hızı temposu kadar bitkisel ve hayvansal üretim artışı temposu yakalaması gerekmektedir.

Tarımsal ürünlerin verim ve üretimi, başta yıllık yağışın miktarı ve bunun aylara dağılımı olmak üzere, iklimsel değişimlere bağlı olarak değişir. Bunun yanında, tarımsal altyapı yatırımları (arazi toplulaştırma, sulama, tarla içi geliştirme hizmetleri vb.), ar – ge yatırımları ve tarımsal desteklerin niteliği ve niceliğinde yapılan değişimlerle, tarımsal üretim süreçlerine müdahale edilir.

Türkiye’de tahıllar, yağ ve yem bitkileri, endüstri bitkileri ve hayvansal üretim desteklemeye konu olurken, yaş meyve ve sebzeye yönelik bir destek söz konusu değildir.

Bu çerçevede, geçmişte hamsinin bol olduğu yıllarda bununla övünen Tarım Bakanı hala müstehzi bir biçimde hatırlanmaktadır. Yumurta, bal, beyaz et, kiraz, turunçgiller, su ürünleri üretiminde yaşanan ve tümüyle ekolojik koşullar ya da piyasa ilişkilerinden kaynaklanan özel durumlara Tarım bakanlığı’nın müdahilliği söz konusu değildir, dolayısıyla buradan bir övünme vesilesi yaratma çabası da anlamsızdır.

Bu bağlamda, Türkiye’nin 2002 – 2010 dönemi üretimi, seçilmiş ürünler itibariyle aşağıda gösterilmiştir.

2002

2003

2004

2005

2006

2007

2008

2009

2010

Buğday

19 500

19 000

21 000

21 500

20 010

17.234

17.782

20.600

19 500

Çeltik

360

372

490

600

696

648

753

750

860

Mısır

2 100

2 800

3 000

4 200

3 811

3.535

4.274

4.250

4 200

Soya

75

85

50

29

47

31

34

38

55

Ayçiçeği

850

800

900

975

1 118

854

992

1 057

1 220

Mercimek (kırmızı)

500

485

480

520

580

508

106

275

422

Fasulye (kuru)

250

250

250

210

196

154

155

181

205

Şeker Pancarı

16 523

12 623

13 517

15 181

14 452

12.415

15.488

17.275

17.000

Pamuk (kütlü)

2 542

2 346

2 455

2 240

2 550

2 275

1 820

1 725

2 150

Tütün

153

112

134

135

98

75

93

81

55

Patates

5 200

5 300

4 800

4 090

4.397

4.228

4.197

4.397

4 544

Soğan (kuru)

2 050

1 750

2 040

2 070

1 765

1.859

2.007

1.850

2 014

Kavun

1 820

1 735

1 750

1 825

1 765

1 661

1 750

1 679

1 624

Karpuz

4 575

4 215

3 825

3 970

3 805

3 797

4 002

3 810

3 747

Domates

9 450

9 820

9 440

10 050

9 855

9.937

10.985

10.746

10 000

Kırmızı Et

421

367

447

409

439

576

482

412

-

Beyaz Et

726

905

915

980

934

1 099

1 123

1 323

-

Süt

8 409

10 611

10 679

11 108

11 952

12 329

12 243

12 542

-

Buna göre, Türkiye’de yalnızca mısır, çeltik ve ayçiçeğinde üretim artışı vardır. Diğer ürünlerde üretim istikrarsızdır, kendini tekrarlama ya da üretim düşüşü söz konusudur.

Çeltikte Osmancık 97 ve Gala çeşidi tohumların Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından ıslahı ile verim artışının sağlanmasına ilaveten ekim alanlarındaki artış, üretimi yükseltmiştir. Mısır ve ayçiçeğinde de durum böyledir.

Buna karşılık, Türkiye AKP döneminde 12 milyon ton buğday ithal edip karşılığında 3.5 milyar dolar döviz ödemiştir. Bu ithalat miktarı, un ihracatı ile açıklanabilir rakamların çok üstündedir. Üstelik AKP döneminde buğday ekim alanları 1.3 milyon hektar daralmıştır. Aynı dönemde arpa ithalatı ise 1 milyon ton’a yakındır. Mısır ithalatı 6 milyon ton, ödenen ithalat parası 1.3 milyar dolardır.

Türkiye’nin soya talebi 1.5 milyon ton’a yakınken, 2002 yılında 75 bin ton olan soya üretimi 2009 sonu itibariyle 55 bin ton’a düşmüştür.

Dünyada gen merkezi konumunda bulunduğumuz baklagil üretiminde sürekli bir geriye gidiş vardır. Türkiye baklagil ithalatçısı bir ülke haline düşmüştür. 2009 yılında toplam 213 bin ton bakliyat ürünleri ithal edilmiş ve 207 milyon dolar para harcanmıştır.

Tütün üretimi 150 bin tondan 55 bin ton’a; patates üretimi 5.2 milyon ton’dan 4,5 milyon ton’a düşmüştür.

Kırmızı ette durum ortadadır. Türkiye, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, kesecek hayvan bulamadığı için kurbanlık koyun ve sığır ithal etmek zorunda kalmıştır. Avrupa kişi başına 75 kg kırmızı et tüketirken, Türkiye’de bu rakam 6 kg’a gerilemiştir.

Sütteki üretim artışının ise, üretici fiyatlarının istikrarlı olmadığı bir yapıda, 2007 – 2008 örneğinde olduğu gibi, hayvancılık krizlerine neden olduğu ortadadır.

Kısacası, rakamlar net biçimde ortaya koyup doğru bir analize tabi tutulduklarında görülmektedir ki, Türkiye’nin tarımsal üretim tablosunda övünme konusu yapılabilecek bir durum yoktur. Tersine daha da derinleşmeye aday krizi görüp bir an evvel uygun önlemler alma kaygısının öne çıkması gerekmektedir.

İDDİA 6 – Tarımsal desteklerde; 2003 – 2010 döneminde cari fiyatlarla % 207, sabit fiyatlarla % 40, dolar bazında ise % 210 artış sağlanmıştır.

Aşağıdaki tablo, 2002 – 2009 döneminde Türkiye’de GSMH ve tarım bütçesindeki değişimi, milyon TL bazında göstermektedir.

Yıllar

GSMH (1998 bazlı)

(Milyon TL)

Tarım Bütçesi

(Milyon TL)

GSMH/Tarım bütçesi

(%)

GSMH’nın % 1’i

Çiftçiye Eksik Ödenen Miktar

(Milyon TL)

2002

350,476

1,868

0,53

-

-

2003

454,780

2,805

0,62

-

-

2004

559,033

3,084

0,55

-

-

2005

648,932

3,707

0,57

-

-

2006

758,391

4,747

0,63

-

-

2007

843,178

5,555

0,66

8,431

2,876

2008

950,098

5,809

0,61

9,500

3,691

2009

946,678

4,495

0,47

9,466

4,971

2010

1028,802

5,605

0,54

10,288

4,683

37,685

16,221

Tablo incelendiğinde, cari rakamlarla tarım bütçesinde % 200 oranında bir artış görülmektedir. Ancak bu bulgu da, birçok yönüyle yanıltıcıdır. Kısaca açıklamaya çalışalım.

İlk olarak, tarım bütçesinin GSMH’ya oranı itibariyle, dönem başı ve dönem sonu yüzdeleri aynıdır. Başka bir deyişle, GSMH’nın yaklaşık yüzde yarımı tarıma ayrılmaktadır.

AKP’nin 2006 yılında çıkarttığı 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 21 inci maddesi, her yıl GSMH’nın en az % 1’inin tarımsal desteklemelere ayrılacağını hükme bağlamaktadır. Yasa’nın 2007 yılından itibaren uygulanması halinde tarıma aktarılması gereken kaynağın 2007 – 2010 döneminde 37,685 milyar lira olduğu, buna karşılık aynı yılların tarım bütçesinin 21,464 milyar lira olarak gerçekleştiği; dolayısıyla yasa hükmüne rağmen 16,221 milyar liranın tarıma aktarılmadığı ortadadır.

Sorun yalnızca yetersiz tarımsal destek konusu değildir. Türkiye’de tarım sektörü bırakın desteklenmeyi, vergilendirilmektedir. Yalnızca mazot üzerindeki dolaylı vergi yükü nedeniyle çiftçinin ödediği vergi miktarı, tarımsal destek bütçesinden fazladır. Şöyle ki;

Türkiye’de tüketilen 13 milyar litre mazotun 3,5 milyar litresi çiftçi tarafından kullanılmaktadır. 1lt mazot için ödenen 3 TL’nin 1,7 TL’si ise ÖTV + KDV’den oluşmaktadır. Dolayısıyla, mazot alırken köylünün – çiftçinin ödediği vergi miktarı (3,5 milyar litre * 1,7 TL) 5,9 milyar TL olmaktadır. Dolayısıyla üretici, tarım desteğinden daha fazlasını yalnızca mazot üzerindeki vergilerle geri ödemektedir. Diğer vergiler de düşünüldüğünde, AKP’nin tarımı desteklemediği, tersine vergilendirdiği ortaya çıkmaktadır.

Sayın YILDIRIM,

AKP döneminde tarımda yalanan gerileme bunlarla sınırlı değildir. Doğal kaynaklarımızın, toprak ve su varlığımızın ranta teslim edilmesi; Türkiye’nin tarımsal ar – ge iddiasından tümüyle vazgeçmesi, tarımda üretken kamu yatırımlarının unutulması, tarımsal istihdamın önemli ölçüde daralması, köyden kente göç etmek zorunda kalan köylü ve çiftçinin kentlerde insan onuruna yakışmayacak ortamlarda dini – siyasi ve iktisadi sömürü konusu olması gibi başlıklar, AKP döneminde tarımda yaşanan “gelişmelerin” diğer ana başlıkları olabilir.

Ancak biz burada, yalnızca Tarım ve Köyişleri Bakanı’nın sizin “Nankör Çiftçi” başlıklı yazınızda yer verdiğiniz konuşma bölümlerini değerlendirmekle yetindik.

Araştırmacı gazetecilik alanında ortaya koyduğunuz başarılarınızın artarak süreceğine olan inancımla, selam ve saygılar sunarım.

Doç. Dr. Gökhan GÜNAYDIN

CHP Parti Meclisi Üyesi

2 yorum:

  1. %100 organik Gdo'suz ürünler, Ek Besin Tabletleri bayilik ve bilgi için...
    http://bit.ly/dTAewa

    YanıtlaSil
  2. This is a No-Brainer. Non-GMO genetics are designed for yield, with no compromise for standability or drydown. Products are always carefully chosen to match trait rotation systems, IRM refuge areas, and premium markets. Thanks for your blog! Let the world know!
    http://spectrumseed.com

    YanıtlaSil