9 Ağustos 2009 Pazar

YENİ KİTLE İMHA SİLAHI: GIDALAR (BERK İYİBAR)

Eskilerin dediği gibi, "Ne ekersek onu biçeriz..." Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar yaygınlaştıkça, hastalıkların da arttığı gözleniyor. İdeoloji olarak gıdanın yeni dünya düzeninde kilit rol üstlenmesinin çeşitli nedenleri var.

Öncelikle dünyanın kalabalık nüfusu ve küresel ısınma, ürün kalitesini düşürürken gelişmekte olan ülkelerin sanayi devrimleriyle çabuk sonuca ulaşmak istemesi ve bu nedenle tarıma sırt dönmeleri ya da dış etkenlerle buna mecbur bırakılmalı gıda üretimini düşürüyor.

Petrol devleriyle entegre bir şekilde çalışan hükümetler, bu öngörüyle hareket edip yeni gücün gıda olduğunu fark ettiler.

1970'lerin ortasında ABD'nin ulusal güvenlik danışmanı olarak çalışan Henry Kissinger'ın, "Petrolü kontrol et, ülkeyi kontrol edersin; gıdayı kontrol et, insanları kontrol edersin" sözü, ABD kontrolündeki genetik oyunları gözler önüne seriyor.

1970'lerde ABD hükümetinin oluşturduğu sonsuz fonlardan beslenerek bilim adamlarının gerçekleştirdiği yoğun çalışmalar, genetik tohumların temelini oluşturdu. Bu konuda en çok emek veren isimlerden Dr. Pusztai, Berk lybar konuyla ilgili yazdığı makalelerle tanınan saygın bir bilim adamı.

Uzun araştırmalarının sonucunda 1997 yılında nihayet yaptığı deneylerin olumsuz sonuçlarını almaya başladı. Özellikle GDO ile beslenen farelerde uzun vadede ortaya çıkan rahatsızlıkların sonucunda Pusztai şu açıklamayı yaptı: "Bu yiyecekleri güvenle tüketebiliriz, tamamıyla sağlıklı ve zararsız maddeler. Ama bir bilim adamı olarak vatandaşlarımızın birer kobaya dönüşmesine asla onay veremeyiz. Denekler sadece laboratuvarlarda olmalıdır."

YEŞİL DEVRİM

80'ler bilim adamlarının genetik çalışmalar konusunda ülke liderlerine yenik düşmesine tanık oldu. Yeşil Devrim adıyla pazarlanan tohumlar, gelişmekte olan ülkelere rüyalar vaat ediyordu. Yeşil Devrim'e göre çiftçifer bayram edecek, tohumlardan çok daha fazla hasat alacak, bu tohumlarla beslenen hayvanlar çok daha çabuk büyüyecek, daha çok süt ve et verecekti.

İlk kobay Arjantin oldu. Petrol fiyatlarında Rockerfeller Ailesi'nin planları doğrultusunda oynanması sonucu Arjantin ciddi bir borç ve kredi batağına saplanmıştı.

Ardından tavizler vermeye başlayan ve liberalleşen Arjantin hükümeti yavaş yavaş kontrolü dış güçlere bırakmaya başlamıştı. Bu da GDO tohumlarının ülkeye girmesi için yeterli bir nedendi Çok ucuza yabancılara satılan tarım arazileri, ABD tarafından işlenmeye başladı. Bu alanlar GDO soya fasulyesi için biçilmiş kaftandı. GPS sistemiyle uydudan kontrol edilen tarım araçları, çiftçileri işsiz bıraktığı gibi Arjantin'i robotlarla kontrol edilen soya dikim alanına çevirmişti.

10 sene içinde Arjantin'de Yeşil Devrim gerçekleşti ve ekili alanların % 48'i GDO soya fasulyesine dönüştü. Arjantin, süt ineği bile üretemeyen ve sütü Uruguay'dan ithal etmek zorunda kalan bir denekti.

GDO'lu bitkilerden ve hayvanlardan elde edilen ürünlerin çeşitli sağlık sorunlarına neden olduğu zaman içinde anlaşılıyor.

Göze çarpan ilk belirti alerji.

Nitekim, 1996 yılında, Brezilya kestanesinden ve fındığından soya fasulyesine aktarılan geni içeren ürünler, alerji yapması nedeniyle marketlerden toplatılmıştır.

TERMİNATÖR GENLERİ

GDO'lu bitkilerde bulunan özellikle zararlı ot ve böcek öldürücü genler ile terminatör teknolojisi gereği aktarılmış olan genler de toksin üreterek çalıştıklarından, önemli riskler oluşturmaktadır.

Özellikle, GDO'lu pamuk, soya, mısır ve kolza çeşitlerinde kullanılan bazı kimyasal maddelerin doğrudan kanser yapıcı oldukları bilinmektedir. Öte yandan, sindirim sisteminde tam olarak sindirilmeden dolaşım sistemine geçerek kan hücreleri aracılığıyla normal genoma katılabilen yabancı DNA parçalarının da hastalıklarda etkili olma ihtimali söz konusudur.

Dileğimiz bu gidişe dur diyebilecek bir politika üretebilmemiz. Eskilerin dediği gibi, "Ne ekersek onu biçeriz".

GDO'yu ekmek, ölümden başka bir şey getirmeyecek.

Berk İYİBAR
Kaynak: Habertürk 9.8.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder