Enver AYSEVER / enveraysever@birgun.net
Geçen haftanın popüler tartışması Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’dı (tohumlardı). Meclis kendinde nasıl bir yetki buluyorsa, bilim insanlarının araştırma alanı üzerine bir karar vermeye koyuldu. Elbet halkın, ülkenin tüm sorunları üzerine seçilmiş vekillerin karar organı olduğunu tartışacak değilim. Ancak uzmanlık gerektiren bir alanda, ‘Ali, Ahmet, Mehmet siz bi toplanın da karar verin gayrı’ demek ne kadar doğru?Zülfü Livaneli, AB meclisinde bu konuda nasıl bir zaaf gösterdiklerini, bilgi eksikliklerinin ne tür sonuçlar doğurduğunu açıkça yazdı. Demem o ki, halkın bundan sonraki genetik şifresini etkileyecek bir sürece yönelik karar vermek hem kolay olmamalı, hem de tartışmalar şeffaf ve elbette bilimsel bilginin izinde yürütülmeli.
GDO NEDİR?
Çiftçi Sendikası Başkanı Abdullah Aysu ve değerli hekim Kenan Demirkol dilleri döndüğünce, olanak buldukça bu soruna yönelik toplumu aydınlatıyor. Aysu çiftçilere bu tohumları tanıtırken “Katır Tohum” nitelemesini kullanıyor. Yani eşek ve atın çiftleşmesinden doğan, ancak üreme olanağı bulunmayan bir varlığa işaret ediyor.GDO’lar doğal olmayan, insan eliyle üretilen tohumlar. Yani bir fare genini domatese katıp, tuhaf bir tohum elde edebiliyorsunuz. Bundan dolayı hem ciddi sağlık sorunları yaşanıyor, hem de ilerde ne tür yeni hastalıkların ortaya çıkacağını bilmeden, karanlık bir sürece girmiş oluyoruz. AB bu konuda net ve katı önlemler aldı. Brezilya gibi kimi ülkelerde tohum çeşitliliği neredeyse yok oldu. Anadolu gibi, dünyanın en zengin (9000 civarında) tohum çeşitliliğine sahip bir toprak, eğer bu tohumlarla kirlenirse, belki de insanlığın sonu çok daha hızla gelmiş olacak.Bu sürecin etik boyutu da ayrı bir tartışma konusu. GDO’ların olumsuz etkisi üzerine araştırmalar engelleniyor ve bilim adamları büyük baskı altında kalarak, yaşamları tehdit edilerek sindiriliyor. Kuşkusuz dünyayı kar üzerinden algılayan neo-liberal felsefe bu sürecin düşünsel zeminini oluşturuyor. Çok uluslu şirketlerin baskısı altındaki insanlık, ne işe yaradığı bilinmeyen bu kar manyaklığı üzerinden kendi sonunu hazırlıyor.Sömürgeciliğin son noktasına işte böyle erişilmiş olunuyor!
BİLGE TARIMDAN VAHŞİ TARIMA
Çiftçilerin uzun yıllar boyu edindikleri deneyimlerle yaptıkları tarım biçimine Bilge Tarım deniyor. Bilge Tarım, doğaya müdahale etmeksizin, ilaç kullanmadan toprağın işlenmesi demek. Yani bir çiftçi duyumsayarak, tohum çeşitliliğine inanarak, doğaya eşlik ederek toprağı sürüyor. Yetişen ürünün bir kısmını tohumluk olarak ayırıyor, bir kısmıyla besleniyor ve kalanını pazara götürüyor. Bu yolla doğanın kendi akışı içinde insanoğlu bu bütünün parçası olduğunu bilerek soylar sürüyor. Bunun ne denli büyülü bir durum olduğunu doğanın ahengini bilmeyenlere anlatmak olası değil.Buna karşılık aşırı ve hızlı üretim arzusu önce ilaçlamayı dayattı çiftçilere. Artan verimler, kolay kazanç, sağlıksız ürünlerin kısa yoldan sofralara taşınmasına neden oldu. Tatlı para ilkin çiftçinin ahlakını bozdu. Kaldı ki, esas tatlı parayı tüccarların, büyük küresel şirketlerin kazandığını bilmeden kapıldılar bu sihre!Saldırgan kapitalizm, sonunda tüm dünya topraklarını pazar olarak gören anlayışı, genetiğini değiştirdiği tohumlarla ele geçirmeye karar verdi. Bu tohumlar yalnız tek ekmelik. Sürekli dışa bağımlı olmayı gerektiriyor. Üstelik ne tür bir gen şifrelemesi yapıldığını bilinmediği için, nasıl bir korkunç geleceğe yol alacağınızı da kestiremiyoruz! Doğadaki pek çok canlı hayvan, bitki bu yolla yok olacak ve belki insanoğlu da kıyamet gününü böyle görecek!
TAŞERON KİM DERSİNİZ?
Elbette bu yöntemin yaygınlaşması için siyasi iradeye ve medyaya gereksinim var. Ülkede bu işin sözcülüğünü ve öncülüğünü de A-KE-PE yapıyor. Üstelik refahın daha artacağını savlayarak, halkı kandırarak! Bilim insanlarının önünü tıkayarak, muhalifleri susturarak…Papa bu tohumlarla ilgili açıklama yaptı ve yaratana bu tür müdahalelerin din dışı olduğunu söyledi. Bizim kerameti kendinden menkul, ödlek diyanetten çıt yok! Bu işin taşeronu her tuhaf mesele de olduğu gibi Genetiği Değiştirilmiş Siyasi Parti A-KE-PE! Eskiden İslamcı olan, ama tanrı buyruğuna karşı gelişen bu olayda saf tutmayı beceremeyen A-KE-PE!AB’ye girmek isteyen, ama bu olayda AB ülkelerinin tavrını benimseyemeyen A-KE-PE!IMF, DB ve bilumum küresel şirketlerle göbekten bağlı ve onların buyruklarına emme basma tulumba gibi onay veren A-KE-PE!İşine gelince insan hakkı, hukuku konusunda mangalda kül bırakmayan, ama göz göre göre çocuklarımızın geleceğini çalan A-KE-PE!
Kaynak: Birgün Gazetesi / 15 Haziran 2009
Geçen haftanın popüler tartışması Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’dı (tohumlardı). Meclis kendinde nasıl bir yetki buluyorsa, bilim insanlarının araştırma alanı üzerine bir karar vermeye koyuldu. Elbet halkın, ülkenin tüm sorunları üzerine seçilmiş vekillerin karar organı olduğunu tartışacak değilim. Ancak uzmanlık gerektiren bir alanda, ‘Ali, Ahmet, Mehmet siz bi toplanın da karar verin gayrı’ demek ne kadar doğru?Zülfü Livaneli, AB meclisinde bu konuda nasıl bir zaaf gösterdiklerini, bilgi eksikliklerinin ne tür sonuçlar doğurduğunu açıkça yazdı. Demem o ki, halkın bundan sonraki genetik şifresini etkileyecek bir sürece yönelik karar vermek hem kolay olmamalı, hem de tartışmalar şeffaf ve elbette bilimsel bilginin izinde yürütülmeli.
GDO NEDİR?
Çiftçi Sendikası Başkanı Abdullah Aysu ve değerli hekim Kenan Demirkol dilleri döndüğünce, olanak buldukça bu soruna yönelik toplumu aydınlatıyor. Aysu çiftçilere bu tohumları tanıtırken “Katır Tohum” nitelemesini kullanıyor. Yani eşek ve atın çiftleşmesinden doğan, ancak üreme olanağı bulunmayan bir varlığa işaret ediyor.GDO’lar doğal olmayan, insan eliyle üretilen tohumlar. Yani bir fare genini domatese katıp, tuhaf bir tohum elde edebiliyorsunuz. Bundan dolayı hem ciddi sağlık sorunları yaşanıyor, hem de ilerde ne tür yeni hastalıkların ortaya çıkacağını bilmeden, karanlık bir sürece girmiş oluyoruz. AB bu konuda net ve katı önlemler aldı. Brezilya gibi kimi ülkelerde tohum çeşitliliği neredeyse yok oldu. Anadolu gibi, dünyanın en zengin (9000 civarında) tohum çeşitliliğine sahip bir toprak, eğer bu tohumlarla kirlenirse, belki de insanlığın sonu çok daha hızla gelmiş olacak.Bu sürecin etik boyutu da ayrı bir tartışma konusu. GDO’ların olumsuz etkisi üzerine araştırmalar engelleniyor ve bilim adamları büyük baskı altında kalarak, yaşamları tehdit edilerek sindiriliyor. Kuşkusuz dünyayı kar üzerinden algılayan neo-liberal felsefe bu sürecin düşünsel zeminini oluşturuyor. Çok uluslu şirketlerin baskısı altındaki insanlık, ne işe yaradığı bilinmeyen bu kar manyaklığı üzerinden kendi sonunu hazırlıyor.Sömürgeciliğin son noktasına işte böyle erişilmiş olunuyor!
BİLGE TARIMDAN VAHŞİ TARIMA
Çiftçilerin uzun yıllar boyu edindikleri deneyimlerle yaptıkları tarım biçimine Bilge Tarım deniyor. Bilge Tarım, doğaya müdahale etmeksizin, ilaç kullanmadan toprağın işlenmesi demek. Yani bir çiftçi duyumsayarak, tohum çeşitliliğine inanarak, doğaya eşlik ederek toprağı sürüyor. Yetişen ürünün bir kısmını tohumluk olarak ayırıyor, bir kısmıyla besleniyor ve kalanını pazara götürüyor. Bu yolla doğanın kendi akışı içinde insanoğlu bu bütünün parçası olduğunu bilerek soylar sürüyor. Bunun ne denli büyülü bir durum olduğunu doğanın ahengini bilmeyenlere anlatmak olası değil.Buna karşılık aşırı ve hızlı üretim arzusu önce ilaçlamayı dayattı çiftçilere. Artan verimler, kolay kazanç, sağlıksız ürünlerin kısa yoldan sofralara taşınmasına neden oldu. Tatlı para ilkin çiftçinin ahlakını bozdu. Kaldı ki, esas tatlı parayı tüccarların, büyük küresel şirketlerin kazandığını bilmeden kapıldılar bu sihre!Saldırgan kapitalizm, sonunda tüm dünya topraklarını pazar olarak gören anlayışı, genetiğini değiştirdiği tohumlarla ele geçirmeye karar verdi. Bu tohumlar yalnız tek ekmelik. Sürekli dışa bağımlı olmayı gerektiriyor. Üstelik ne tür bir gen şifrelemesi yapıldığını bilinmediği için, nasıl bir korkunç geleceğe yol alacağınızı da kestiremiyoruz! Doğadaki pek çok canlı hayvan, bitki bu yolla yok olacak ve belki insanoğlu da kıyamet gününü böyle görecek!
TAŞERON KİM DERSİNİZ?
Elbette bu yöntemin yaygınlaşması için siyasi iradeye ve medyaya gereksinim var. Ülkede bu işin sözcülüğünü ve öncülüğünü de A-KE-PE yapıyor. Üstelik refahın daha artacağını savlayarak, halkı kandırarak! Bilim insanlarının önünü tıkayarak, muhalifleri susturarak…Papa bu tohumlarla ilgili açıklama yaptı ve yaratana bu tür müdahalelerin din dışı olduğunu söyledi. Bizim kerameti kendinden menkul, ödlek diyanetten çıt yok! Bu işin taşeronu her tuhaf mesele de olduğu gibi Genetiği Değiştirilmiş Siyasi Parti A-KE-PE! Eskiden İslamcı olan, ama tanrı buyruğuna karşı gelişen bu olayda saf tutmayı beceremeyen A-KE-PE!AB’ye girmek isteyen, ama bu olayda AB ülkelerinin tavrını benimseyemeyen A-KE-PE!IMF, DB ve bilumum küresel şirketlerle göbekten bağlı ve onların buyruklarına emme basma tulumba gibi onay veren A-KE-PE!İşine gelince insan hakkı, hukuku konusunda mangalda kül bırakmayan, ama göz göre göre çocuklarımızın geleceğini çalan A-KE-PE!
Kaynak: Birgün Gazetesi / 15 Haziran 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder